► En son neyi görkemli olarak nitelendirdin?
Bir Akşamın Görkemli Sanatı
En son, dün akşamüstü, şehrin biraz dışındaki bir tepeden izlediğim gün batımını "görkemli" olarak nitelendirdim. Bu, sıradan bir tabir değil, içinize işleyen, sizi tüm benliğinizle kavrayan bir histi.
Güneş, ufuk çizgisine yaklaştıkça, sıradan sarı bir küreden bir cevhere dönüştü. Işığı, bulutların arasından süzülürken, gökyüzü adeta ateşten bir tuval oldu. Turuncu, mor, eflatun ve altının en imrenilen tonları, bir renk senfonisi besteliyordu. Bu, bir boyamanın ötesinde, evrenin kendisinin canlı bir nefes alışı gibiydi.
Aşağıda, şehrin ışıkları yavaş yavaş yanmaya başlıyordu. O an, iki ayrı alemin bir arada var olduğunu hissettim: biri, insan elinden çıkma, titrek, minik ışıklarla örülü şehir; diğeri ise, hiçe sayan, hiçbir çabaya ihtiyaç duymadan var olan, devasa ve ihtişamlı bir tablo. Bu tezat, güzelliğin gücünü katbekat artırıyordu.
Ama asıl görkem, sadece görsel bir şölen değildi. O anda hissettiğim şey, muazzam bir dinginlik ve aidiyet duygusuydu. İnsanın, bu koca evren içindeki o küçücük yerini kabullenmesiydi. Bu, bir yakarış veya bir sığınma değil; tam aksine, böylesine bir güzelliğin sadece bir tanığı olmanın bile ne kadar büyük bir ayrıcalık olduğunu idrak etmekti.
Güneş, son ışınlarını da çekip geceye yerini bıraktığında, ardında bıraktığı, sadece kaybolan renkler değil, ruha işleyen bir sükunet ve büyük bir sanat karşısında duyulan derin bir saygıydı.
İşte bu yüzden "görkemli"ydi. Çünkü sadece göze değil, ruha da hitap eden, geçici olduğu için değil, o an sonsuzluk hissini yaşattığı için büyüleyici olan bir manzaraydı. Görkem, bana kalırsa, işte bu devasa güzellik karşısında hissedilen minik ama derin huşu duygusunun ta kendisidir.