12.08.2019
Saat: 00.45

Kıymetli Dost, yüreğimide yanımda getirdiğim şu dağ başında yerimi buldum. Dağ başı dediğime bakma, ortamı, havası çok güzel. Dört odalı içi ahşap bir ev tuttuk. Her odada üçer tane yatak var. Önde ve arkada olmak üzere iki tane terası var ama arkadaki terastan ince de olsa akan su görünüyor. Odaları çocuklar, kızlar ve erkekler olmak üzere ayırdık. Koridorun sonunda soldaki oda da biz kalıyoruz, 4 kişiyiz. Odada bir pencere var, tam yatağımın karşısında dağa bakıyor, yıldızlara sıfır. Teras hemen kapımızın önü ve kulak verince suyun sesini duyuyorsun, kulak vermeyince çağlayan şelalelere sağır. Odada bir masa ve ahşap bir sandalye var, sadece bizim odada var. Odayı almak için erkeklerle bir tartışma olacaktı ki kesinlikle öyle bir polemiğe girmeden babamın yanına gidip koridorun sonundaki odayı istediğimizi söyledim. Babam her zaman kızların tarafını tutar. Gelip çıkardı onları odadan. Ali ve onun gibi iki kişiyle daha muhatap olmaktansa en üst merciye gitmek daha emniyetli. Gerçi onlarla odalarımız bitişik, fısıltılarını bile duyabiliyoruz. Odada kaldığımız şu birkaç saatte kaç defa şarkılarını kapattırdığımı kaç konuşmalarında ciğerim sökülürcesine öksürdüğümü hatırlamıyorum. Tepeye çadır kurdular. Ali ve Ahmet çadırda yatacaklarmış. Bizim evin yukarısında kalıyor. Yalnız çadır çok güzel, önünde bir de gölgeliği var. Yalnız korkudan uyuyabilirler mi bilmiyorum. Gün içinde kitabımı alıp oraya gideceğim. Yarın namazdan sonra gündoğumunun fotoğrafını çekeceklermiş. Ahmet tam teşkilat takımlarıyla gelmiş. Zaten odaları teknolojik eşyalardan geçilmiyor. Şarj, kulaklık,powerlar, fotoğraf makinesi lensleri, ışıklar daha neden kullanıldığını bilmediğim birsürü ıvır zıvır. Bizim odada masanın üzerinde kitaplarım, defter, kur'an ve kalemlerim dışında bir şey yok. Diş fırçalarını dahi çantalarından çıkarmalarına izin vermedim. Namazdan sonra yanınızdayım dedim Alilere. Fotoğraftan sonra benimle yürüyüşe çıkacaksınız. Yarın namaza uyandırmaya gittiğimde iyi bir korkutacağım onları. Yoksa kaldırmam imkansız. Ayrıca yarın kahvaltıdan sonra Kapuzbaşına gideceğiz. Açıkçası burdaki ev ve manzaradan sonra orayı unutmuşum. Elektrik yok. Jeneratör kullanıyoruz. Onu da kapattılar şimdi. Her odada gaz lambası var. Çalıştığını söylediklerinde hemen babamın yanına gidip yaktırdım. Çok küçükken sadece bir kez gazlambası ışığında oturmuştum. Zeynep 'on tane ışığımız var ne gerek var buna' dedi. Siz dedim böyle bakarsanız mutlu olamazsınız. Oda arkadaşlarım onbeş yaşında iki ve onüç yaşında bir kişiden oluşuyor. Gerisini sen düşün, ayrıca dağınık olmaları cabası. Sen olsaydın kıymetli dost, bu gaz lambasının ışığında ne sohbetler dönerdi. Kaç mısra şiiri gözlerimize sürer, kaç ayeti gecemize ışık yapardık. Onüç yaşında seçtiğimiz şehadet yıldızlarımızı arardık şu gökyüzünde. Sabah yürüyüşe çıkar bir gölgelikte otururduk. Olasılığı yüzde kaç bilmiyorum ama düşüncesi çok güzel.
Şebeke yok burda. Sadece ağ erişimi değil, elektrik dahi yok. Bugün Aliler sormuşlar birileri tepedeki mezarlıkta çektiğini söylemiş. Biz bir Fatiha okuyup geliyoruz dediler ama orda da hiçbir şekilde çekmemiş. Beş km yol gitmişler. Zaten telefonumun yerini unutmuştum, gece olunca geldi aklıma. Çalıkuşunu okuyorum. Yıldızlar çok yakınımda görünüyor. Su aşırı soğuk. Bir de burda acısu diye bir şey var. Zaten o yüzden geldik. Tadı demir gibi ve gerçekten berbat bir acılığı var. Bir daha hiçbir kuvvet beni içmeye zorlayamaz. Tabi yine babam derse durum değişir.
Bu kez bilerek böyle yazdım. Kalbimden, çağdan falan yazmak istemedim sana. Onları defterime yazdım. Telefon ve internetin olmamasını bir nimet kabul ediyorum. Böyle bir zamana ihtiyacım vardı. Fazlaca zamanım var. Hatta gün içinde içim el verirse uyuyabilirim belki.
Kıymetli dost, yazıda anlatacaklarım bu kadar. Yarın kapuzbaşında şebeke çeker, ilk fırsatta atacağım.
Kıymetli dost, Gökyüzünde yıldızlar çok güzel görünüyor. Üç tane yıldız seçiyorum hemen. Biri sana, biri bana. ...