Giriş yap! Hesap oluştur!
Nedir?
Ara
Şifreni mi unuttun?
20.Bölüm: Mağarada Kalan Fısıltılar - Sözümoki
04 Ağustos 2025, Pazartesi 13:51 · 3 Okunma

20.Bölüm: Mağarada Kalan Fısıltılar


Mağaranın nemli duvarları soğuk bir nefes gibi üzerlerine çöküyordu. Eylül, el fenerinin titrek ışığını duvarlarda gezdirdiğinde bir dizi kazınmış işaret fark etti.
“Deniz, bak… bu harfler sanki Leyla’nın adının baş harfleri.”
Deniz ona yaklaştı, parmağını duvarda gezdirdi. “Bu bir tür şifre gibi görünüyor. Belki baban bu şifreyi çözmeye çalıştı.”
Eylül’ün zihninde birden bir görüntü canlandı: Babası Ahmet, yağmurlu bir gecede el feneriyle bu mağarada, Leyla’nın adını duvarlara kazırken…
Gözleri doldu. “Babam buraya geldi. Leyla’yı ararken belki de bir gerçeği buldu ve sakladı.”
Mağaranın derinlerinde bir sandık buldular. Sandığın üzerinde paslı bir kilit vardı. Eylül, cebindeki bıçağı kullanarak kilidi açmaya çalıştı. Açtığında, içinden çürümüş kumaş parçaları, eski bir kadın tokası ve birkaç mektup çıktı.
Eylül titreyen elleriyle bir mektubu açtı:
“Eğer bu satırları okuyan Ahmet’se, bil ki Cemil beni burada tutsak etti. Kaçamıyorum. Göl benim mezarım olacak. Leyla.”
Eylül hıçkırarak mektubu okudu. “Baba… senin savaştığın sadece Cemil değilmiş. Leyla’nın ruhu hâlâ huzursuz.”
Mağaradan çıktıklarında gece çökmüştü. Ormanın karanlığı, gölün sisine karışarak neredeyse boğucu bir atmosfer yaratıyordu.
Deniz, Eylül’ün elini tuttu. “Senin gücün olmasa bu kadar ileri gelemezdim.”
Eylül gözlerini ona çevirdi. “Ben gücümü babamdan ve Leyla’dan alıyorum. Onlar benim omzumda hâlâ fısıldıyor.”
Tam ormandan çıkacaklardı ki bir silah sesi duyuldu. Kurşun bir ağacın gövdesine saplandı. Gölün kenarında karanlıkta beliren üç adam ellerinde silahlarla onlara yaklaşıyordu.
“Leyla’nın izini sürmek akıllıca değil,” dedi adamın biri.
Deniz hızla Eylül’ü korudu ve mırıldandı: “Sakın kıpırdama. Ben halledeceğim."
Adamlarla şiddetli bir çatışma başladı. Silah sesleri gölün yüzeyinde yankılanırken Eylül, bir kayaya sığınarak dua etti.
“Baba, Deniz’i koru…”
Deniz, bir adamı etkisiz hale getirdi ama omzundan hafif bir yara aldı. Kanını silerken Eylül koşarak yanına geldi.
“İyi misin?”
Deniz acıyla gülümsedi. “Senden güç alıyorum. İyi olacağım.”
Kaçarken bir adam onları takip etti, Eylül korkusuzca taş fırlatarak adamı sersemletti.
“Bana babamın cesareti yetiyor!” diye bağırdı.
Ormana yapılan bu saldırı kasabada korku yaydı. İnsanlar kapılarını kapatıyor, geceleri göle yaklaşmaya cesaret edemiyordu.
Kasabanın yaşlı muhtarı, Eylül’e geldi:
“Evladım, bu işin sonu kötü olacak. Göl hâlâ kurban istiyor.”
Eylül hiddetle cevap verdi:
“Hayır! Bu göl artık kan istemeyecek. Gerçeği ortaya çıkaracağım.”
Eylül, Leyla’nın sandığından çıkan eski bir ses kaydını dinledi. Kasette Ahmet’in sesi vardı:
“Kızım, eğer bu kaseti bulursan bil ki Leyla’yı kurtaramadım. Ama Cemil’i deşifre etmek için her şeyi kayda aldım.”
Eylül gözyaşlarına boğuldu. “Baba… sen ölmedin, hâlâ buradasın.”
Dalgıç tekrar göle girdi ve gölün derinliklerinde ikinci bir sandık buldu. Bu sandığın içindekiler daha korkunçtu: paslı bir zincir, kanlı bir bez parçası ve Leyla’ya ait bir saç tokası.
Eylül sandığı görünce dizlerinin bağı çözüldü.
“Leyla’yı burada boğmuşlar…” diye fısıldadı.
O gece Eylül kabus gördü. Leyla suyun altından çıkıp ona şöyle dedi:
“Beni gölde bırakma. Benim hikâyemi yaz. Yoksa bu kasaba sonsuza kadar kan kusacak.”
Uyandığında Deniz onun elini tuttu.
“Yine kabus mu?”
Eylül başını salladı. “Leyla… benden yardım istiyor.”
Kasabada hâlâ Cemil’in adamlarının gizlendiği ortaya çıktı. Bir adam yakalandığında itiraf etti:
“Leyla’nın ölümü bir kaza değildi. Cemil’in ortağı olan Halil Dede planladı.”
Eylül, dişlerini sıktı. “O yaşlı adamın elleri de kana bulanmış.”
Deniz, “Cemil hapiste ama adamları hâlâ özgür. Bu işi kökünden bitirmeliyiz,” dedi.
Eylül başını salladı: “Babamın dosyalarını tekrar açacağız. Leyla’nın ismini temizleyeceğiz.”
Gece yarısı, kasabada bir depoya baskın yaptılar. Depoda Cemil’in adamlarının sakladığı eski belgeler buldular.
Belgelerin arasında Leyla’nın kaçırıldığı gün çekilmiş bir fotoğraf vardı.
Eylül fotoğrafı görünce hıçkırdı:
“Bu fotoğraf… babamın da suçsuz olduğunu kanıtlıyor!”
Bir grup adam baskını fark edince Deniz’le şiddetli bir kavga başladı. Eylül bir masa altına saklanarak belgeleri çantasına doldurdu.
Çatışma saatler sürdü. Deniz sonunda adamlardan birini yaralı yakaladı.
“Leyla’yı kim öldürdü?” diye sordu.
Adam korku içinde, “Halil Dede,” diye fısıldadı.
Kasabada yıllardır anlatılan göl efsanesinin aslında Cemil ve Halil’in işlediği suçları gizlemek için uydurulduğu ortaya çıktı.
Eylül, muhtara sert bir şekilde:
“Yıllardır bu yalanlarla yaşadınız. Leyla ve babam bunun için öldü!” dedi.
Muhtar başını eğdi: “Biz de korkuyorduk evladım…”
Ahmet’in kasetinden çıkan ikinci bir ses kaydında şu sözler vardı:
“Kızım, eğer Leyla’nın hikâyesini tamamlarsan, benim ruhum da huzura erer. Unutma, gerçek asla gömülmez.”
Eylül kaseti göğsüne bastı. “Sana söz veriyorum baba.”
Eylül, Leyla’nın hatıralarını ve kolyesini gölün ortasına bıraktı.
“Artık özgürsün Leyla,” dedi.
Göl bir anlığına kabardı, sanki Leyla’nın ruhu gökyüzüne karıştı.
Tam huzur bulduklarını sanırken, Cemil’in hapisten kaçtığı haberi geldi.
Eylül panikle Deniz’e döndü:
“Bu kabus bitmedi…”
Deniz yumruklarını sıktı:
“Onun için cehennemi biz yaratacağız.”
Cemil’in izini sürmek için yeniden İstanbul’a gittiler. Şehir, bu kez daha karanlık görünüyordu.
Eylül, “Buraya her gelişimde sanki babamın gölgesi bana bakıyor,” dedi.
Deniz omzuna dokundu. “Bu defa biz kazanacağız.”
Cemil, kaçtıktan sonra şehri bir labirente çevirmişti. Her yerde adamları vardı.
Eylül ve Deniz gizlice hareket ederken bir tuzağa düştüler. Eski bir apartmanın bodrumuna kilitlendiler.
Eylül karanlıkta, “Baba, bu defa bizi yalnız bırakma,” diye dua etti.
Deniz, duvardaki paslı bir demiri sökerek kapıyı kırmayı başardı.
“Bizi kimse durduramayacak,” dedi dişlerini sıkarak.
Eylül, “Sen yanımda olduğun sürece korkmam,” dedi.
Cemil’in saklandığı eski bir depoyu buldular. İçeri girdiklerinde Cemil onlara bakıp güldü.
“İkiniz de ölmeyi hak ettiniz,” dedi.
Eylül gözlerinin içine baktı:
“Babamın kanı yerde kalmadı. Bu defa seni bitireceğim.”
Deniz ve Cemil’in adamları arasında kıyasıya bir kavga başladı. Eylül, Cemil’in peşinden üst kata çıktı.
Cemil elinde bıçakla ona yaklaştı. “Tıpkı baban gibi korkusuzsun. Ama korkusuzlar erken ölür.”
Eylül bıçağı elinden alıp onu etkisiz hale getirdi.
Polisler geldiğinde Cemil kaçmaya çalıştı ama bu kez Deniz onu yakaladı.
“Bu defa kaçamayacaksın,” dedi dişlerini sıkarak.
Cemil bağırdı: “Ahmet’in ruhu bile beni durduramaz!”
Eylül sessizce, “Yanılıyorsun,” diye fısıldadı.
Cemil, mahkeme salonunda Eylül’ün gözlerinin içine bakıyordu.
Eylül, babasının defterini hakime teslim etti. Tüm suçlar ortaya saçıldı.
Hakim gür sesiyle:
“Cemil Karaca, ömür boyu hapse mahkûm edildin.”
Eylül mahkeme çıkışında Deniz’in omzuna başını koydu.
“Bitti mi?”
Deniz gülümsedi: “Artık gerçekten bitti.”
Eylül gözyaşlarını tutamadı. “Baba… sonunda başardık.”
Kasabaya döndüklerinde göl bu kez masmavi görünüyordu. Sanki tüm lanetlerden arınmış gibiydi.
Eylül, “Baba, bu gölde artık huzur var,” dedi.
Eylül oturup yazmaya başladı:
“Bir gölde başladı her şey. Karanlık, kan ve sırlarla dolu bir hikâye. Ama en büyük gerçek sevgiydi.”
Deniz gülümsedi. “Bu kitap, senin zaferin olacak.”
Eylül, “Bu kitabı Leyla’ya ve babama ithaf edeceğim,” dedi.
Deniz, “Ve bir gün çocuklarımıza da anlatacağız,” diye ekledi.
Eylül gülümsedi: “O gün geldiğinde, bu hikâye bizim mirasımız olacak.”
Gölün kenarında son kez otururken, Eylül defterini göle doğru kaldırıp fısıldadı:
“Baba, Leyla… Artık huzur bulun.”
Rüzgar gölün yüzeyinde bir daire çizdi.
Kasabada ilkbahar gelmişti. Çiçekler açıyor, insanlar yıllar sonra ilk kez gülümsüyordu.
Eylül, “Belki de bu kasabanın laneti kırıldı,” dedi.
Deniz, “Senin cesaretinle kırıldı,” diye ekledi.
Deniz, Eylül’e bir yüzük uzattı. “Bunca savaşın içinde seni kaybetmekten korktum. Benimle evlenir misin?”
Eylül gözyaşlarıyla gülümsedi. “Evet.”
Güneş gölün üzerinde batarken, Eylül defterini kapattı:
“Her karanlığın sonunda bir umut vardır. Ve ben, o umudun kendisiyim.”
Deniz elini tuttu. “Artık yeni bir hayat bizi bekliyor.”

Yazarın diğer paylaşımları;
Sözümoki Mutlaka Bilinmesi Gerekenler
Golf hakkında ne düşünüyorsun? Golf denilince aklına ne geliyor?
X

Daha iyi hizmet verebilmek için sistem içerisinde çerezler (cookies) kullanmaktayız. "Çerez Politikamız" sayfasından daha detaylı bilgilere erişebilirsin.

Anladım, daha iyisini yapmaya devam edin.