Giriş yap! Hesap oluştur!
Nedir?
Ara
Şifreni mi unuttun?
7. Bölüm: Fabrikanın Laneti - Sözümoki
25 Temmuz 2025, Cuma 20:32 · 4 Okunma

7. Bölüm: Fabrikanın Laneti

Eylül, fabrikanın paslı kapısından içeri adım attığında ağır bir çürüme kokusu burnunu yaktı. Zemin kırık camlarla ve paslanmış metal parçalarıyla kaplıydı. Duvarlarda siyaha dönmüş nem lekeleri, yılların terk edilmişliğini anlatıyordu. Ama en korkutucu olan, bu kadar eski ve ıssız bir yerde sanki biri nefes alıyormuş gibi bir uğultunun yankılanmasıydı.
Karşısında duran iki adam, gölgelerin içinden yavaşça ortaya çıktı. Siyah paltolar giymiş, yüzlerinin yarısı karanlıktaydı. Birinin elinde babasına ait eski saat vardı. Saat hâlâ çalışıyordu.
Eylül’ün gözleri doldu. “Babamı siz öldürdünüz, değil mi?”
Adam gülümsedi.
“Baban, Leyla’yı kurtarmaya çalıştı. Biz de onu susturmak zorunda kaldık. Tıpkı Leyla gibi.”
Eylül geri adım attı. Kalbi göğsünden çıkacak gibiydi. Çantasındaki kaseti hatırladı, belki bu adamlara karşı bir koz olabilirdi.
“Elimde babamın itirafları var. Eğer bana dokunursanız her şey ortaya çıkar.”
Adamın gözleri parladı. “O kaseti bize vereceksin. Yoksa sen de baban gibi gölün dibini boylarsın.”
Eylül, fabrikanın karanlık koridorlarına doğru kaçmaya başladı. Metal sesleri, ayaklarının altında yankılanıyordu. Arkadan gelen adamların ayak sesleri daha da yaklaşıyordu. Koridorların sonundaki devasa bir kapıya ulaştı. Kapının üzerinde paslı harflerle şunlar yazıyordu:
“Dikkat – Bodrum Girişi.”
Anahtarı hatırladı. Çantasından çıkarıp kapıyı açtı ve aşağıya doğru indi. Merdivenler taş ve demirden yapılmıştı, her adımında gıcırdıyordu.
Bodrumun içi nemliydi. Tavandan sarkan zincirler, küflenmiş borular ve kırık makineler vardı. Ortada büyük bir masa, masanın üzerinde kanla yazılmış bir kelime: “LEYLA.”
Eylül ürperdi. Masa çekmecelerini açtığında bir tomar eski fotoğraf buldu. Fotoğraflarda Leyla kasabanın çeşitli yerlerinde görülüyordu; ama her fotoğrafın bir köşesinde aynı adam az önce gördüğü gölge vardı.
Bir anda, bodrumun karanlık bir köşesinde parlayan bir nesne dikkatini çekti. Yaklaşıp baktığında bu bir ses kayıt cihazıydı. Çalışıp çalışmadığını anlamak için düğmesine bastı. Cihazdan babasının sesi yankılandı:
“Eğer bu kaydı dinliyorsan, Eylül, demek ki gerçeği bulmaya yeterince yaklaştın. Leyla… sadece bir kadın değildi. O kasabanın en karanlık sırrını bilen tek kişiydi. Fabrikadaki adamlar… o gece onu susturdu. Ben gördüm. Kaçmaya çalıştık ama… başarısız olduk. Şimdi sıra sende kızım. Onları durdurmazsan… bu lanet nesiller boyu sürecek.”
Eylül’ün gözleri doldu. Babasının sesi, kulaklarında yankılanırken gözlerinden yaşlar süzülüyordu. “Söz veriyorum baba,” dedi fısıltıyla, “bu sırları ortaya çıkaracağım.”
Kaydı bitirdiği anda arkadan bir ses duydu. Döndüğünde siyah paltolu adam kapının önünde duruyordu. Kaçacak yeri kalmamıştı.
“Babana benzemişsin,” dedi adam alaycı bir gülümsemeyle.
Eylül, çantasından çakı bıçağını çıkardı. “Yaklaşma!”
Adam aldırmadı. “Bıçağın bizi durduramaz. Ama babanın bıraktığı şey seni öldürebilir. O defter… kaset… hepsi yalanlarla dolu.”
Eylül, bir anlık cesaretle adamın yanından sıyrılıp merdivenlere koştu. Arkadan silah sesi duyuldu, kurşun merdivenin yanına saplandı. Nefes nefese fabrikanın üst katlarına çıktı.
Üst katta kırık bir camdan dışarıya atladı. Cam parçaları kolunu kesmişti ama kaçmayı başarmıştı. Ormanın karanlığına daldı.
Ormanın içinde bir süre nefes nefese koştuktan sonra bir kulübeye sığındı. Kulübenin içi eskiydi ama kuru bir yerdi. Çantasını açtı, defteri ve kaseti çıkardı. Babasının defterindeki bazı satırları tekrar okudu:
“Eğer Leyla’nın mezarını bulursan, her şey orada açıklığa kavuşacak. Ama mezar, bir mezarlıkta değil, fabrikanın altında.”
Eylül, bu satırları okurken gözyaşlarını tutamadı. “Baba, neye bulaştın?”

O gece sabaha kadar düşündü. Fabrika hâlâ tehlikeliydi, ama babasının gerçeğini ortaya çıkarmak için geri dönmekten başka seçeneği yoktu. Ertesi sabah, kolundaki yaraları sarıp fabrikanın yoluna koyuldu.
Fabrikanın arka tarafında, bodruma çıkan gizli bir giriş buldu. Babasının anahtarı yine işe yaradı. İçeri girdiğinde bu kez sessizlik hakimdi. Ama bir şey garipti: Masanın üzerindeki fotoğraflar yerinde değildi. Sanki biri onun ardında iz bırakmamış gibi her şeyi toplamıştı.
Eylül, elindeki defteri açıp sayfaları kontrol ederken duvarın bir kısmında yeni bir yazı fark etti:
“Buraya kadar, kızım.”
Bu yazıyı görünce tüyleri diken diken oldu. Kimin yazdığı belliydi: Babasının ölümüne sebep olan adamlar…
Bodrumun köşesindeki paslı bir kapağı fark etti. Kapak çamurun altına gizlenmişti. Kapağı kaldırdığında aşağıya inen dar bir tünel daha buldu. Tünelin sonunda toprakla kaplı bir alan vardı. Toprağı elleriyle kazmaya başladı.
Kazdıkça bir tahta sandık ortaya çıktı. Sandığı açtığında içinden eski bir kadın elbisesi ve bir kolye çıktı. Kolyenin arkasında tek bir kelime yazılıydı:
“Leyla.”
Eylül gözyaşlarına boğuldu. Babasının neden bu kadar savaştığını anlamıştı. Leyla gerçekten bu kasabanın kurbanıydı. Ama daha da korkunç bir şey vardı: Sandığın altında insan kemikleri vardı.
Tam bu sırada tünelin girişinden sesler duyuldu. Adamlar geri gelmişti.
Eylül, kolyeyi ve defteri alıp tünelden çıkmaya çalıştı. Ama bir adam kolundan tuttu.
“Artık çok geç,” dedi. “Her şeyi öğrendin. Sırları bilen yaşatılmaz.”
Eylül elindeki çakıyla adamın koluna vurdu, kurtulup fabrikanın arka çıkışına koştu. Güneş doğarken ormanın içine sığındı.
Şimdi biliyordu:
Babası bir katilin değil, bir komplonun kurbanı olmuştu.
Ve bu kasabanın gölgesinde saklanan karanlık, daha bitmemişti.

Yazarın diğer paylaşımları;
Sözümoki Mutlaka Bilinmesi Gerekenler
Şu an bedava verseler almam dediğin bir şey söyle?
X

Daha iyi hizmet verebilmek için sistem içerisinde çerezler (cookies) kullanmaktayız. "Çerez Politikamız" sayfasından daha detaylı bilgilere erişebilirsin.

Anladım, daha iyisini yapmaya devam edin.