Giriş yap! Hesap oluştur!
Nedir?
Ara
Şifreni mi unuttun?
79 Zuhreyi uzak bir diyar yanına çağırırken, siirlerim ka - Sözümoki
08 Mart 2020, Pazar 10:51 · 476 Okunma

79



Zühre'yi uzak bir diyar yanına çağırırken, şiirlerim kayıp ilkbaharlara yol alacak.
Ebubekir Kuri

Köy Enstitüleri, köyün ve köy çocuklarının başına konan bir talih kuşu idi. Çünkü aydınlanmaya, bilinçlenmeye, bolluğa, gönence en layık kesim üretici olan köylüdür.
Kazım Saymalı

"Pencereden baktığınızda güneşi esirgemiyorsa gökyüzü, birileri bu günlerin bedelini ödediği içindir. "

Sabah sabah köydeki evimizin pençesinin önünde ilginç ötüşüyle   meşe palamudu ağaçkakanı sesi duydum. Geçen yaz boyunca bahçenin az ilerisinde  ölü bir ağaç kütüğünde sürekli olarak delikler açardı. Ben bir süre bu delikleri kimin açtığını düşünürdüm. Bu tuhaf görünümlü ağacın bu yaz sonunda bu sevimli kuşun  kışın yiyebileceği meşe palamutlarıyla doldurmaya başlandığını öğrendiğimde çok şaşırdım. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra kuşu aramaya koyuldum ama ne yazık ki sesi gibi kendisi de görünürde yoktu. Yemekte dedeme bu kuşu yani  meşe palamudu ağaçkakanı sordum. Dedem de başladı anlatmaya :
"Bu kuş meşe palamutlarını her deliğe bir tane olacak şekilde adeta çekiçle çakar gibi yerleştirir. Fakat bu işlem ağaçkakan için oldukça uzun sürer. Çünkü önceden hazırladığı deliklerin büyüklüğüne uygun büyüklükte palamudu bulup yerleştirmeye çalışır. Bu sabah gibi... eğer delik büyük olup palamut küçük olursa, gevşek duran palamut diğer kuşlar tarafından rahatlıkla alınabilir. Eğer delik küçük olup da palamudu zorla deliğe sıkıştırmaya çalışırsa bu kez palamut zarar görür. Bu nedenle deneme yanılma yöntemini uygulayan ağaçkakanın işi çok uzun sürer. Zaman geçtikçe palamutlar küçülürler ve kururlar. Bu nedenle tekrar yerlerine yenilerinin yerleştirilmeleri gerekir. Bu ağaçkakanlar büyük bir ağaçta bu palamutlardan elli bin tane tanesini depolayabilirler. "dedi. Bak şu kuşun yaptığına dedim gülerek...

Kış soğuk geceleri süredursun ben Cılavuz'a gideceğim günlerin büyük heyecanı ile içim içime sığmayarak günlerimi kitap okuyarak  geçirmekteydim. Sıradaki kitabim olan  Reşat Nuri'nin Yeşil Gece adlı kitabını  okumak için kitaplığa yöneldiğim vakit birinin kapıyı tıklattığını duydum.. Gelen Ziver ve Mahmut tu.
-Hoş geldiniz dedim misafirlerimize.
-Hoş bulduk dedi Ziver. Yanan sobanın üzerinde kaynayan mis gibi çaydan doldurdum. Başladık sohbete... Ziver çok güzel saz çalardı. Şimdi sazı olsaydı kulağımızın pasını siler ve gönül telimizi titretirdi. Nedendir bilmiyorum Ziver saz çalmaya başladığı zaman sol yanında bir sancı çöokerdi. Özellikle de Çift Jandarma türküsü nu söylediğinde... Zühre gelir gönlüme gizli gizli... Belki de bu türkünün sevdiği kişi için bir ağıt  olduğu gerçeğinden gelirdi...

Şimdi, tren yolculuğumuzda yasadıklarımızı ara sırada tatlı bir hatıra gibi birbirilerimize anlatmaya bayılırdık. "Hele o bilet görevlisinin bize davranışına ne demeli "dedi Mahmut... Sohbet, yanan bir ateşin cılızlaşmasını andıran bir duruma benzemeye başlayınca duvarda asılı duran neyi aldım ve dertli dertli üflemeye başladım... Gel gör beni aşk neyledi... Şimdi tek diledim şu ezgileri Zühre'nin de gönlüne nakşetmesi olmasından başka bir şey değildi... Gün çekilip gece yüzünü gösterince Ziver ve Mahmut'ta evlerine gittiler... Ben de onlarla kahveye kadar yürümeye başladım... O sırada Sefer Mehmet dede ve yanında Zühre ile annesi sarı bir minibüsten indiğini gördüm... Kalbim hızlı hızlı atmaya başladı ve aklımda karmakarışık soruların bitmek tükenmeyen cevaplarıyla uğraşmaktaydım... Zühre ağlıyor gibiydi ya da karanlıkta bana öyle geliyordu...

Sonraki günlerim hayatımın en acı günlerine gebe olduğunu birden bire öğrendim... Zühre'yle son görüşmemizden bu yana doğru dürüst konuşamamıştık...Öğleden sonra Zühre'yle görüşmeye karar verdim. Zühre, harman yerinden yürüyüp köprüyü geçti. Ardından kahvehanenin önünden aceleyle yürümeye devam etti...Bu süre zarfında ben de  bizim evin çiçeklere şiir okuduğum bahçede  beklemeye başladım.... Bir kedi uykusundan uyanmış gibi gerinmeye başladı ve gözden kayboldu... Ayazın dört bir yanımı sardığı bu bekleyiş ne kadar daha sürecek bilmiyordum... Evlerin damlarında biriken eski karlar saclardan kayıp birden hemen yanıma düştü... Başımı çevirip göğü izlediğim süre zarfında ayak seslerini işittim... Ayak sesleri iyice yaklaşınca sesin geldiği yöne baktı.. Gelen İki gözümün nuru, gönlümün kandil çiçeğinden başkası değildi...Zühre yanıma geldiğinde beti benzi atmış ve gözyaşlarından güzel yanakları ıslanmıştı. " Bir şeyler var sen de Zühre. Seni bu kadar üzen olay ne" dedim. Gözyaşları akmaya devam ediyordu.. Sesi titreyerek" Tahir dedi Ben Kocaeli' ye dayımın gidiyorum. Orada Arifiye Köy enstitüsü varmış. Dedem dayımla  konuşmuş ve beni oraya yazdırmaya karar vermişler." Şu duyduklarım gönlümde öyle acı bir his uyandı ki kelimeyle anlatmama imkanı yoktu...Dilim lal olmuş gibi  bir süre öylece bekledim. Kendime geldiğimde hüngür hüngür ağlamaya başladım bir çocuk gibi... Bu dünyada en sevdiğim üç kişi vardı Dedem nenem ve Zührem... Şimdi bunlardan sonuncusunu eksilecek miydi? Buna yüreğim nasıl dayanır? Ben o şiirlerin büyülü güzeline gönlümü vermişken o ise bana bir hasretlik saran ayrılık türküsünü söylüyor gibiydi... Zühre'm senin dilin ne söyler, bu nasıl  iştir. Bu yetim Tahir, bu senin için her şeyi yapmaya hazır Tahir'den  her şeyi işte ama bir kor olup yüreğimi yangın yerine çevirme... Ben Enstitü aşkından seni aşkını gölgeledi sandım... "Ne olur Arifiye'ye gitme... " Sen gidince ne mi olur bana. Büyük dağın yamacından büsbütün düşerim, altın otlarım kanlı ot oluverir...Güneşini yitiren bir ağaç olurum. Ölmeden mezara girerim. Gülmeyi unuturum, Bir daha kimseyi sevmeyeceğim gerçeğini bildiğim gibi ... Papatyaların eksik hikayesinde bir mutluluk yaşamayı unutacağım... Geceleri senin adındaki yıldızı bir daha görmeyeceğim... Acı türkülerle içlenip günlerce ağlayacağım ... Adını gönlüme nakşederken, şimdi onu sökmek acıların en büyüğü olacak... Bitmeyen bir yolda  çöl yolcusunun  tedirginliği gibi olacak bundan sonraki yıllarım. Ama Zühre senin bir tek yaşadığını bileyim ben o sevinçle bahtiyar olurum... Şiirlerimin  de boynu bükük kalacak olması ne acı  değil mi...
Taşköprü'ye gittiğimde yıldızlı gecelerin büyülü güzelliğinde senin beni görememen hissine bu yüreğim nasıl  dayanacak...Gözyaşlarım bir aralık cansız gibi  duran ve baharlar bekleyen güllerin dallarına düşüverdi... Beyaz güllerin ağlamaklı bakışına şahit oluyorduk... Zühre'de ağlıyor ve kadere razı olmaktan başka bir şey gelmiyordu ki elden... Baharın ilk çiçekleriyle ortalık yemyeşil olduğunda gözyaşlarımız düşüverdiği güllere şiir okumaya kendime söz verdim... O gülde sana ait bir parça var sanki....

Yeni yıla yani 1946'ya kalmadan Kocaeli'ye yola çıkacağız. Topu topu otuz üç güne kalmadan gidecekti buradan... Yusufeli'nden gidecekti gitmesine ama gönlümden asla. Bunu kendisi de çok iyi biliyordu... Hem okumaya gidiyordu... "Hoşça kal Tahir beni unutma... " Gitmeden evvel son sözleri bunlar oldu..." Kavuşacağız elbet bir gün" dedim ve üşüyen ellerini tutup ve ve yeniden kavuşmuş gibi sarıldık birbirimize... Sonra da ardına dönüp hızını attıran kar tanelerinin ortasında hızlı hızlı yürüyüşünü sürdürdü...
Şu yağan kar hayatımın ve gönlümün orta yerinde derin bir çukura yağıyor gibiydi...

...

1 kişi beğendi ·
Yazarın diğer paylaşımları;
Sözümoki Mutlaka Bilinmesi Gerekenler
Karşındaki ne yapınca sana samimi geliyor?
X

Daha iyi hizmet verebilmek için sistem içerisinde çerezler (cookies) kullanmaktayız. "Çerez Politikamız" sayfasından daha detaylı bilgilere erişebilirsin.

Anladım, daha iyisini yapmaya devam edin.