Yıkılsın altın varaklı tahtlarınız! Bu bir lanet değil, bir gerçeklik çağrısıdır. Alemi İslam kan ağlarken, Filistin'de çocuklar enkaz altında can verirken, Sudan'da kardeş kardeşi boğazlarken, siz bu manzarayı lüks makam odalarınızın klimasıyla serinleyerek seyrediyorsunuz. Süslü laflar söyleyen dilleriniz, diplomatik nezaketin arkasına saklanmış bir korkaklık ve eylemsizlikten başka bir şey değil.
Kan Gölündeki Servetler
Bir yanda, mazlumun feryadını bastıracak kadar gürültülü sessizliğiniz. Diğer yanda, halklarınızın sırtından elde ettiğiniz servetlerle yükselen gökdelenleriniz, lüks otomobilleriniz ve "devlet ihtişamı" adına düzenlenen görkemli resepsiyonlarınız. Kalpleriniz taş kesildi, evet. Çünkü bir çocuğun gözyaşı, bir annenin feryadı, o kalın altın varaklı duvarlarınızdan içeri sızamıyor. İslam'ın "kardeşlik" çağrısı, çıkar dengelerinizin gölgesinde kaybolup gidiyor.
Korkakça Saklandığınız Odalar
Korkakça saklandığınız o lüks odalarınız, sizi sadece dünyanın gerçeklerinden değil, ahiretin hesabından da koruyamayacak. Ölüm, en süslü kapılardan da içeri girer, en yüksek güvenlik duvarlarını da aşar. Tarih, halklarına sırtını dönüp saltanatını düşünenlerin mezarlarıyla doludur. Unutmayın, firavun da sarayında güvende olduğunu sanıyordu.
Bir Çağrı: Uyanış ve Sorumluluk
Bu, bir kin dili değil, bir uyanış çağrısıdır. Ey yöneticiler! Tahtlarınızın altın varakları dökülmeden, kalplerinizdeki taşları kırın. Süslü nutuklar atmak yerine, somut adımlar atın. Filistin'de zulme, Sudan'da iç savaşa, dünyanın dört bir yanındaki mazlum Müslümanlara karşı sesiniz, bir fısıltı değil, bir çığlık olsun. Servetiniz ve gücünüz, lüksünüz için değil, mazlumun hakkını savunmak için bir kalkan olsun.
İslam dünyası, sizin sessizliğinizden ve eylemsizliğinizden daha fazla kan kaybedemez. Halklarınız, sizin süslü laflarınızla değil, gerçek adalet ve şefkatle yönetilmeyi bekliyor. Unutmayın, gerçek iktidar, tahtta oturmak değil, kalplerde taht kurmaktır. Ve bugün, o kalpler sizden uzaklaşmak üzere.