Ruhumdan dökülen inci değil ey yâr,
İçime akıttığım kavrulmuş tuzlardır gözyaşlarım!
Ne Ferhat’ım dağları delerim, ne Mecnun’um çöller aşarım...
Ben ki; gözlerinin zümrüt kuyusuna düşmüş,
İki ateş arasında kavrulan biçare bir kulum.
Gel ey seher yeli! Demir tırnaklarınla sök kalbimi,
Kazı kendini bu virane gönülden.
Zira içimde korlaşan bu aşk;
Ya seni yakacak közde, ya beni eritecek duman olacak.
İn artık yüreğimin karanlık madenine,
Al şu teneke bileğimde yanan halkayı!
Çünkü ne tende can kaldı bu yangını söndürecek,
Ne de şu asi gönül, senin hasretinle uslandı