Giriş yap! Hesap oluştur!
Nedir?
Ara
Şifreni mi unuttun?
Babanın Vasiyeti - Sözümoki
30 Ağustos 2019, Cuma 22:27 · 808 Okunma

Babanın Vasiyeti



İstanbul… Mübarek bir belde; hayrı da şerri de bir arada barındıran kadim şehir. Herkesin aradığını bulduğu, asırlarca payitahtlık yapmış bir divan… İdlib'deki o zorlu, tozlu, kanlı günlerin ardından kendimizi İstanbul'un güvenli kollarına attığımızda, sanki derin bir nefes almayı yeniden öğrenmiştik. Ancak başımız bir türlü aksilikten kurtulmadığı için Seher'i bir türlü gezdirememiş, bu eşsiz şehrin güzelliklerini tam anlamıyla gösterememiştim. Hele son zamanlardaki koşuşturma, onu iyice bitap düşürmüştü. Zaten İdlib'de yaşadığımız o akıl almaz stres, bir de karaciğerindeki o sinsi rahatsızlık eklenince iyice halsiz düşmüştü. Gözlerinin altındaki hafif morluklar daha da belirginleşmiş, yüzündeki solgunluk içimi burkuyordu. Evdeki yoğunluk, Mislina'nın sürekli ilgi ve şefkat isteyen küçük bir bebek olması, Seher'in omuzlarına ağır bir yük bindirmişti. Bazen gün içinde, kucağında Mislina ile kanepede uyuklarken buluyordum onu. Her nefes alışında bile yorgunluğunu, o derin yorgunluğunu hisseder gibiydim.
Antep'ten döndüğümüz akşam, ailece sofrada yemek yerken babamın gözlerine baktım. Boğazımı temizleyerek, "Hasan Binbaşı olmasaydı İdlib'den nasıl gelirdik bilmiyorum baba. Sana çok selam söyledi ve 'Babana ödeştik dersin' benim adıma," dedim. Sesimde derin bir minnet vardı.
Babamın elindeki kaşık tabağa, hafif bir tıkırtıyla düştü. Birden gözleri doldu, doldu taştı. "Ve aleyküm selam," dedi zorla, sesi fısıltı gibiydi. Bu kelime, ruhunda neyi canlandırdıysa, sofradan kalkıp sessizce balkona yöneldi. Anlaşılan, yılların yarasını yeniden deşmiştim.
Seher, yorgunluktan hafif kısılmış sesiyle, gözlerindeki endişeyle bana döndü: "Yanlış bir şey mi söyledin Muhammed? Babama ne oldu?" Onun bu hali, sanki her an daha da kötüleşecekmiş gibi bir endişe yaratıyordu içimde. Her an tetikte, her an bir kötü habere hazır gibiydi.
"Yok gülüm, anlaşılan hatırlamak istemediği bir anıyı canlandırdık," dedim. Taha anneme döndü: "Anne, sen bir şey biliyor musun?" Annem de aynı çaresizlikle başını salladı: "Ben de bilmiyorum oğlum," diye yanıtladı.
Yemekten sonra, babamın yanına gittik. Balkonda, sessizce sigarasını tüttürüyor, gözlerini karanlık İstanbul gecesine dikmişti. Taha, usulca "Babacığım, iyi misin?" diye seslendi.
"İyiyim oğlum," dedi babam, sesi kısıktı. Taha ısrar etti, gözlerindeki merakla: "Abimin bahsettiği Hasan Binbaşı'yı nereden tanıyorsun? Ne oldu da seni bu kadar etkiledi?"
Babam derin bir nefes aldı, sanki tüm o anıları ciğerlerine çekiyordu. "Uzun hikâye evladım… Yıllar önce, Siirt Eruh'ta görev yapıyorduk. Hasan, karakoluma yeni gelmişti. İzmir'liydi, ilk ataması doğuya çıkmıştı. Daha çok gençti, gözlerinde pırıl pırıl bir umut vardı. Bir gece Eruh'un dik yamaçlı bir köyünde çatışma çıktı. Destek için gittiğimizde, köy girişine mayın döşenmişti. Önümüzdeki araç havaya uçtu. Kendimizi son anda, can havliyle dışarı attık. Etrafımız sarılmıştı, kurşunlar yağmur gibi yağıyordu. Sekiz kişilik ekibimizden sadece ikimiz sağ kaldık; Hasan ağır yaralıydı, bende sıyrıklar vardı. 'Yardım gelmezse işimiz bitti,' dedim, umutsuzlukla. Yarım saat sonra, neyse ki silah sesleri kesildi. Sanırım saldırganlar, yardım geleceğini anlayıp kaçmıştı. Hasan'ın bilinci kapalıydı, nefes almakta zorlanıyordu. Onu dereye taşıdım, soğuk suyla ayıltmaya çalıştım. Kan kaybediyor, titriyordu. Konuşturmaya, uyanık tutmaya uğraşıyordum… O gece, gözlerimin önünde 17 asker şehit oldu. Aramızda yemek yediğimiz, şakalaştığımız, ailemiz gibi olan 6 arkadaşımızı kaybettik. O ekipten sadece ikimiz sağ kaldık. Karakola 7 km vardı, tüm gücümle Hasan'ı sırtımda taşıdım, o karanlıkta, o patika yollarda… Helikopterle hastaneye yetiştirdiler. Ben o günden sonra aktif görevden çekilmek istedim, pasif göreve geçtim; Hasan ise iyileşip toparlandı, Ağrı, Van, Bitlis, Tunceli derken, kader onu şimdi de Suriye'ye savurdu…"
Babam derin, hırıltılı bir nefes daha aldı, gözleri uzaktaki anılara takılı kalmıştı. "Bu ülke, dünyanın en güzel yeri evlatlarım. Ben Doğu'da 27 yıl görev yaptım; sadece insanlık gördüm, misafirperverlik gördüm, mertlik gördüm. Ama sonra kardeşi kardeşe kırdırdılar. Hâlâ da başarıyorlar. Size hep 'İnsanlara faydalı olun' dedim. Bilin ki artık savaş kalemle evladım! Silahlar bitti, savaş zihinlerde başladı. Eğitimsiz bıraktığımız gençliği, işte bu yüzden düşmanımız haline getirdiler. Onun için çok çalışın. Okuyun, öğrenin, üretin. Bu benim size vasiyetim."
O gece hepimiz sustuk. Babamın etrafında kenetlenmiş, sessizce ağlıyorduk. Seher'in de omuzları sarsılıyordu, hıçkırıkları duyulmasa da titreyen bedeni her şeyi anlatıyordu. Bir yandan ağlarken, diğer yandan İdlib'in yorgunluğu ve karaciğerindeki rahatsızlığından bitkin düşmüş bedeniyle ayakta durmaya çalışıyordu.
Seher'le dışarı çıktığımızda, Üsküdar'ın loş, huzur dolu sokakları bizi sardı. Yorgun adımlarla yürürken, başını hafifçe omzuma yasladı. Biliyordum ki karaciğerindeki rahatsızlık onu her geçen gün daha da fazla zorluyordu, bu yüzden attığı her adım sanki binlerce kilo taşıyormuş gibiydi. Ancak gözlerinde yine o tanıdık ışık belirdi. "Üniversiteye devam edebilir miyim? İzin verir misin?" diye sordu, sesi sanki biraz daha güçlenmiş gibiydi ama hala hafifçe titriyordu.
Bir an duraksadım. "Çok istiyorsan araştıralım tabii ki. Ama Mislina küçük… Evin hanımı olmanı, onun annesi olmanın keyfini çıkarmanı da isterim öncelikle. Sıkılırsan, dükkâna gelir, bana yardım edersin, benimle vakit geçirirsin," dedim. İçimden bir ses, belki de üniversiteye dönmek ona iyi gelebilirdi diye fısıldıyordu ama sağlığı her şeyden önemliydi.
Yüzünde, yorgunluğun gölgesini silen, sıcacık bir gülümseme belirdi: "Hangi kararı verirsem ver, yanımda olacağını biliyorum. Bu bana yeter." Bir an düşündü, sonra devam etti: "İkimiz de mutlu olalım diye… Mislina biraz daha büyüyene kadar bekleyeyim. Hem o zamana kadar belki ben de kendime gelirim, hastalığım biraz daha toparlanır."
Onun bu hayata tutunma çabası, içimi ısıtan bir sevinçle doldurdu. Belki de bu yorgunluk, yeni bir başlangıcın, iyileşmenin ilk adımıydı. Şimdi önceliğimiz Seher'in sağlığıydı ve biliyordum ki bu zorluğun da üstesinden, birlikte, ailece gelecektik.

Yazarın diğer paylaşımları;
Sözümoki Mutlaka Bilinmesi Gerekenler
Bir siyasi parti kursan, manifestonda olması gereken en sıra dışı madde ne olurdu?
X

Daha iyi hizmet verebilmek için sistem içerisinde çerezler (cookies) kullanmaktayız. "Çerez Politikamız" sayfasından daha detaylı bilgilere erişebilirsin.

Anladım, daha iyisini yapmaya devam edin.