Kayıp bir ruhun gözlerine baktığımı biliyordum,
Karanlık, sinsice çöküyordu damarlarıma,
Bir yankı gibi, kırık ve paslı,
Dudaklarının arasından sızan sessizlikle yüzleşiyordum.
Orada, ışığın korkak olduğu yerde,
Yalnızlığın dişleri kemiriyordu her umudu,
Ve ben, ellerimle gölgeleri kazıyor,
Toprak altında kalan acıları çıkarıyordum.
Bakışları bir hançer gibi saplanıyordu ruhuma,
Her kırık parıltıda,
Kaybolmuş yılların öfkesi vardı,
Ve ben sustukça bağırıyordu zaman,
Ve ben sustukça kırılıyordu dünya.
Kelimeler yetmezdi ona,
Sözler kirlenmişti, anlamını yitirmişti,
Oysa ben, her hecede bir fırtına,
Her sessizlikte bir tufan taşımaktaydım.
Kayıp bir ruhun gözlerine baktığımı biliyordum,
Ama bakmak yetmezdi;
O gözler, yakıp geçen bir yangın gibi,
İçimdeki tüm bağları koparıyordu,
Ve ben, kopan tellerin acısıyla
Sonsuz bir boşluğa düşüyordum.
Hiçbir merhamet yoktu orada,
Hiçbir şefkat, hiçbir dönüş yolu…
Sadece soğuk bir gerçeklik,
Ve ben, bu gerçeğin ağırlığında eziliyordum.