Bir sabah seheriydi,
Yürüdüğüm sen.
Bir esen rüzgar,
Hissettiğim sen.
Sen olan bu gölgeler,
Nereye baksam arkamda ben.
Hangi değirmene su taşı bu serüvenler?
Hangi ezgiden hırpalanır bu sezginler?
Her adımda ben olan ayaklarım,
Nasıl da sen gibi yürüyorlardı!
Koşarcasına sevgi dolu bahâra,
Nasıl da coşuyorlardı!
Güneş çıkmalıydı artık sabâha,
Seni daha net görmeliydim.
Bu seher vakti gün ışığında,
Seni daha çok sevmeliydim.
Batan geminin içindeyim.
Kaptanım gûyâ,
Ne yol biliyorum ne yordam,
Boğuluyorum, kurtar beni bu sevdâdan.
Bir deniz yıldızı olmalıydım,
Derin sularda kayabilmem için.
Ve armağan etmeliydim deniz kabuklarını,
Her birinin içinde ben olan inci mercanları.
Keşke içim sen olsan.
Saklardım deniz kuytu taşlarla.
Keşke kabuğun ben olsam,
Ve sorsam...
Bir çiçek olsaydım meselâ.
Senin yerine hırpalanıp güzel kokular saçsaydım etrâfına.
Meftun bir gülüşten,
Bir düş olsaydım,
Hayâlindeki en güzel hâtırâları anımsatan.
Ve bir çağlayan ırmak olsaydım,
Yalnız kaldığında huzûrun olabilmek için.
Gün ışığında doğan kelebekler gibi ömür,
Senin gibi bir ölüm isterdim...
Desem,
Hâlâ vazgeçer misin o kuytu derinliğinden.
Ve son hecem,
Her birinin içinde hâtırâmın olduğu,
Göz yaşım sana armağan olsun bugünden...