Bir yorgan vardı, kokusu eve benzer,
çocukluğum gibi sıcak, annem gibi sessiz.
Gece üşümesin diye örten bir çift el,
dünyanın tüm iyiliğini avuçlarında taşırdı sanki.
Sonra bir gün…
Aynı eller toprağın altında kaldı,
biz üşümeyelim diye titreyen kalp
soğuk bir sessizliğe bıraktı kendini.
Toprak ağırdı, yorgan hafif;
ikisi arasındaki fark
insanın kaderi kadar keskin.
O an anladım:
Dünya dediğin bir gölge, bir iz, bir savruluş.
Bugün üzerine titrediğin nefes,
yarın bir rüzgârın bıraktığı boşluk.
Ve yorganın altında ısındığım her gece
toprağın altında üşüyen bir sessizlik duyuyorum artık.
Sanki dünya,
en kıymetli olanı aldıktan sonra
insanı boş bir kabuk gibi geride bırakıyor.
Ama yine de…
O yorganın sıcaklığında büyüyen bir çocuk kaldı içimde;
toprağın altındaki o iyiliği
hiçbir zaman unutmasın diye.