Nedense hep hayatın bizden aldıklarından bahsediyoruz. Bize sunduğu onca güzel şey varken, onları bir kenara hapsedip sadece olumsuzluk yüklü cümlelerle elimizden gidenlerin lafını ediyoruz. Belki de nankörüz...
Kıymetini bilmiyoruz hiçbir şeyin.
Şu an sabah.
Saat 06:10
Serince bir hava baş gösteriyor odamın penceresinden. Ay göçünü tamamlamış bulunmakta. Güneş ise bir an önce gülümsemenin derdinde. Sokak lambalarının takati kalmamış gece nöbetinden. Uykulu gözleriyle bir an önce inzivaya çekilmek istercesine.
Arabaların sesi artmaya başlıyor. İşe yetişme telaşında toprak işçileri. Sıcacık ekmek alıyorlar fırından. Kahvaltı yapmadan çıkmışlar besbelli. Ekmeğin ucundan kuru yavan alıyorlar bir kaç lokma. Çok yoruluyorlar şüphesiz fakat yüzlerinde güller açıyor. Yaşamak güzel şey doğrusu. Tabi ki bu da ancak ve ancak olumlu düşünerek yapılan her işten zevk alarak olur.
Ve saat 06:18 sokak lambaları uykusuna daldı. Bizim sokak aydınlandı iyce. Uzaktan bir dağ el sallıyor beni de gör diye. Onu görünce aklıma çocukluğum geliyor. Memleketimin dağları, yamaçları...
Derken kuşlar sabahı müjdeliyor balkon demirlerine konup.
Bir horoz sesi eksik kalıyor. Yusufçuk kuşu tamamlamaya çalışıyor sanırım onun da yokluğunu. Karşı evde yaşlıca bir teyze yaşar. Eski toprak bu saatlerde açar kapı pencereyi melekler evine dolar. Bereket gelir huzur gelir...
Tesbih çeker teyze balkonda aklıma annem gelir. ...
Sabah olur işte kentime hayat gelir.
FİLİZ ÇAKMAK/ Şaire Hanımın Günlüğü