Sınıfa girdiğimde, tahtaya yazdığım ilk kelime "حُب" (aşk) oldu. Ellerim titriyordu. Öğrencilerim - çoğu Romen, birkaçı Ortadoğulu - meraklı gözlerle bana bakıyorlardı. "Bu kelime, Türkçede 'sevgi' demek," dedim sesim kısılarak. İçimden ekledim: Seher'in dilinde "ölümsüz" demek...
Ders sırasında pencereden süzülen güneş, masanın üzerine düşüp bir leke oluşturdu. Tam Seher'in kolunun yanağına vuran o altın ışığı gibi... Aniden boğazım düğümlendi. Bir öğrencim "Hocam, iyi misiniz?" diye sorduğunda, "Toz aldı," diyebildim sadece.
Akşamları Evi Doldurmaya Çalışmak
Eve döndüğümde Mislina, bakıcısıyla oyun oynuyordu. "Baba, bugün 'merhaba' demeyi öğrendim! Bunu anne duysa..." diye sevinçle anlatırken sustu. İkimiz de o boşluğa düştük.
Mutfakta tek başıma çay demlerken, Seher'in "Dibine kadar kaynatacaksın," uyarısını duyar gibi oldum. Demlik elime yapıştı, cayır cayır yandım ama hissetmedim. Acılarım yanığımdan daha derindi.
Camideki Yalnızlık
Cuma günü Bükreş'in o küçük, şirin camiine gittim. Secdeye vardığımda, alnımın değdiği yerden Seher'in son anı gözlerimin önüne geldi. İmam "Allah sabır versin," dedi cemaate. Ben ise içimden "Verdi ama yetmiyor..." diye geçirdim.
Derslerdeki Anlık Kaçışlar
Arapça edebiyat dersinde bir öğrenci, Ümmü'l-Kays'ın "Sevdiğinin izini yağmurlar silmiş" mısrasını okuduğunda sınıftan çıkmak zorunda kaldım. Koridorda, duvara yaslanıp gözyaşlarımı tutamadım. *Benim sevdiğimin izlerini ise ölüm silmişti.
Mislina ve Ben
Akşamları Mislina'ya Arapça şarkılar öğretiyorum. Seher'in ona ninnilerle öğrettiği o küçük dil, şimdi benden dualar öğreniyor. Bazen uykuya dalarken "İyi geceler anne" diye mırıldanıyor. Ben ise sabaha kadar onun yüzüne bakıp, *"Seher, biz ne yapacağız böyle?"* diye soruyorum sessizce.
Bükreş'in Soğuk Rüzgarı
Pencereyi açtığımda yüzüme çarpan Romen rüzgarı, İstanbul'un meltemine hiç benzemiyor. Bu şehir bana acıyı unutturmuyor, sadece yaşamayı öğretiyor. Her gün biraz daha... Seher'siz...
"Öğretiyorum Seher'im... Ama senin yokluğunu anlatacak bir kelime bulamıyorum Arapça'da. Belki de bu acı, tüm dillerin ötesinde..."