Çık gel uzaklardan,
ufkun ötesinden,
göğsünde dağların soğuğunu,
avucunda rüzgârın hatırasını taşıyarak...
Belki bir şiir oluruz,
zamana meydan okuyan,
yüzyıllar boyunca yankılanan,
taşlara kazınmış bir destan gibi.
Çık gel,
yollara diz çöksün gölgen,
gökler sana kapılarını açsın.
Ben beklerim,
karanlığın en derin yerinde,
ışığını görmek için yanar gözlerim.
Belki bir şiir oluruz,
bir yanımız sevda,
bir yanımız hasret;
dizelerimizde ateş,
mısralarımızda kılıç parıltısı...
Ve biz,
yürekleri titreten bir ağıtla,
umutları dirilten bir türkü oluruz.
Çık gel uzaklardan,
yolların çamurunu bırak ardında,
çölün susuzluğunu,
gecenin soğukluğunu...
Benim yüreğim sana otağdır,
benim ellerim sana sancak!
Birlikte dalgalanırız göklerde,
birlikte kurarız sevdanın imparatorluğunu.
Belki bir şiir oluruz,
sadece kâğıtta değil,
sadece dillerde değil...
Taşların dilinde,
ırmakların şarkısında,
ve yıldızların göz kırpışında yaşarız.
Çık gel,
çünkü biz yazılmamış bir efsaneyiz.
Adımlarınla başlayan,
nefesinle büyüyen,
ve kavuşmayla mühürlenecek bir destan.
Gel ki mısralar tamam olsun,
gel ki kalem kırılmasın,
gel ki şiir yarım kalmasın.
Çık gel uzaklardan,
belki bakarsın bir şiir oluruz;
ama öyle sıradan değil...
Çağların belleğinde kalan,
halkın dilinde dolaşan,
sevgiyi kılıç gibi keskin,
özlemi dağlar kadar ağır,
ama umudu gökler kadar engin bir şiir!