Bazı insanlar vardır; onlarla geçen bir çocukluk, bir ömre bedeldir.
Benim çocukluğumun en güvenli limanı sendin Makbule abla.
Hani herkesin çocukken bir kahramanı olur ya; bazıları çizgi film karakteri, bazıları hayali biri...
Benim kahramanım yanımdaydı. Gerçekti. Sarılınca kokusu değişmeyen, gülünce içimi ısıtan, ağlayınca gözlerime baka baka “Geçecek” diyen bir kahramandı: Sen.
Oyuncaklarım bozulduğunda da yanımdaydın, kalbim kırıldığında da…
Sakladığın çikolatalar gibi beni de kollayıp korurdun. Kıyamazdın.
Ben bir şey anlatmadan anlardın. Daha ben konuşmadan gözlerime bakar, “Tamam, anlatma, ben senin yerine anlarım,” derdin.
O zamanlar bunun kıymetini bilmezdim belki ama şimdi büyüdüm, biliyorum:
Bir insanın en çok, “anlaşıldığını hissetmesi” gerekiyormuş hayatta.
Ve ben, senin yanında hep anlaşıldım.
Sen büyüktün ama yüreğin daha büyüktü.
Herkese yeten, herkesi sarıp sarmalayan, ama en çok beni sahiplenen bir kalbin vardı.
Benim korkularımda, sessizliğimde, gülüşlerimde hep sen vardın.
Bir yerim acıdığında, dünyam yıkıldığında, ilk seni çağırdım.
Çünkü biliyordum: Sen gelince her şey iyi olacak.
Zaman geçti, büyüdük… Ama ne yaşım değişti ne duygum.
Bugün bile bir şey canımı yaktığında içimden ilk geçen hâlâ sensin.
Çünkü sen, sadece bir çocukluk hatırası değil…
Sen, benim güvenle büyüdüğüm tek gerçeklimsin.
Anne sevgisiyle sarıp sarmalayan, ama kardeş sıcaklığını da eksik etmeyen bir yürekti seninki.
O yüzden sen benim için sadece “abla” değil;
Çocukluğumun koruyucu meleği, hayatımın en saf duygusu oldun.
Seninle geçen çocukluğum, hayatımın en güzel hediyesiydi.
Ve bugün hâlâ o günlere bakınca, tebessümümde sen varsın.