Ölümlüyüz, fakat bazılarımız sadece yaşadığını zannediyor. Bazılarımız ise sadece yaşamaya çalışıyor. O artık her neyse genelde kimse ulaşamıyor. Kimileri de yaşadığını zannediyor: Yaşamak istemiyorum, diyerek. Bilmemizin anlamsız olduğu her şeyi biliyorken sadece neden yaşamamız gerektiğini bilmiyoruz. Mutluluk, hüzün, imtihan, hiç veya diğerleri... Adem bilgi ağacındaki elmayı sırf Havva istediği için almıştı, yani kalbi aldatmıştı onu. Kalbini de şeytan.. Bilgiyi elde ettik, kalbimizi de dünyada arar dururuz. Fakat artık ne bilgi peşinde ne de kalp peşindeyiz. Sadece ihtiraslarımız için yaşıyoruz. Kurtulmak için bu cehennemden, bir diğerine geçmeden önce, sadece hiç görmediğimiz, bilmediğimiz ve bilemeyeceğimiz bir kudreti, onun ruhumuzdaki parçasını hissetmekti. Bunu da herkese ilan edecektik. Sonra kalbimizi bulacaktık dünyada, yepyeni bir kalp ortaya çıkacaktı. Kaybolup gidene dek biz doğru olana uğraşacaktık. Aldanacaktık bazen, kandırılacaktık. Ama af dileyip tekrar yolumuza dönecektik. Huzuru aramayacak, mutluluk peşinde koşmayacak, dünyada hiçbir şeye tamah etmeyecektik. Ruhumuzun zincirleri kırılana kadar direnecektik her şeye, kalbimizle ve ruhumuzla temizlenerek gidecektik bu dünyadan. Olmadı... Şimdi her şeyin bir söz olduğu dönemdeyiz. Burada sevgi yaşamıyor, kalpler hep kırık, akıllar vasat, ruhlar kaybolmuş. Diyojenler açlıktan ölüyor, Nietzsche'ler aptal ilan ediliyor, günahlar masum kalıyor. Zweig'ler beş para etmez romancılar, Hayyam'lar ucuz şairler.. Bu devirde altın bir kalp, az rastlanır; fakat çok kırılgandır. Üzerimizde yığınlar yok, şartlar insan sebebiyle zor. Dostluk vs. boş bir meşgale bile.. Ve bizler, iflah olmaz iblisler.. Duymuyoruz yok oluşumuzun sesini, ve bir süredir süren ruhun sessizliğini. Sessizliği kimse duymaz zannediyorsunuz değil mi? Hiçbir şey duymadığımızda Tanrı konuşuyor, sessizlik Tanrı'dan gelir insana. Hissederiz, bu şekilde duyarız işte. Ve biz bilmeliyiz ki, tezahürler bize ait, bizden hariç. Onlar sadece bizi kirleten geçici pırıltılar..Ruh ve kalpten başka, dahil bir şey bulundurmuyoruz, aksinin peşinde koşturuyoruz. Aslında hem bize dair olup hem de dahil olanları bilmiyor, karşımıza getirilse bile inanmıyoruz. Ama ihtirasları yüceltirken Epiktet gibi eminiz.