Dile getirilemeyen nefretten büyüğü yoktur,
Bir dağ gibi içinizde yükselir,
Taşar taşar ama ses bulamaz,
Ve insanı içten içe kemiren
O sessiz zehir olur.
Dile getirilemeyen aşk gibisi yoktur,
Bir yangın gibi yanar,
Ama dumanı göğe çıkmaz,
Sadece içinizi kavurur,
Sadece gözlerinize hapsolur.
Suskunluğun en ağır zinciridir bu,
Bir ucu kalbinize,
Bir ucu boğazınıza bağlanmış,
Çırpınsanız da çözülmez,
Çığlık olamaz, söze dönüşmez.
Nefret, dile gelmeyince taş olur,
Kalbinizi ağırlaştırır,
Her adımda daha da yorar sizi,
Ve sonunda kendi bedeninizde
Bir mahkûma dönüştürür.
Aşk, dile gelmeyince yara olur,
Ne kabuk bağlar ne iyileşir,
Her gün yeniden kanar,
Her bakışta yeniden açılır.
Ve insan,
Söyleyemediklerinin ağırlığında
Ezilir aslında,
Bağırsa kurtulacakken,
Sustuğu için ölür yavaş yavaş.
O yüzden,
Ya nefretinizi kusun ki zehir olmasın size,
Ya aşkınızı söyleyin ki
Bir gün pişmanlığınız mezar taşı olmasın.
Çünkü insanı bitiren,
Ne duyduğu hakaret,
Ne de aldığı reddir;
İnsanı bitiren,
Kendi iç sesini boğmasıdır.
Dile getirilemeyen nefretten büyüğü yoktur,
Dile getirilemeyen aşk gibisi yoktur.
Ve en sonunda,
Ya kendinize küfredersiniz,
Ya kendinize ağıt yakarsınız.