Kara taşlarla örülmüş bir destandır Diyarbakır,
Her duvarında bin yılın yankısı,
Her surunda bir milletin nefesi gizli.
Güneş kavurur o taşları yazın,
Ama taşlar ateşe alışkın;
Çünkü nice yangınlardan,
Nice yıkımlardan geçerek dimdik kalmışlar.
O kara taşlar, yalnızca taş değildir,
Onlar bir şehrin alnındaki kara yazı,
Bir halkın göğe uzanan duası,
Bir medeniyetin mühürlü kitabıdır.
Meleklerin kanat sesini duyar gibi olur insan,
Hevsel’in yeşil nefesi vurur surlara,
Dicle’nin serinliği sarar kara taşları,
Ve tarih, kulaklara fısıldar:
“Ben buradayım, unutma!”
Ey Diyarbakır, ey medeniyetler şehri,
Senin taşlarında ağlayan peygamberler,
Senin surlarında savaşan yiğitler,
Senin göğünde özgürlüğün çığlığı var.
Ve sen, ey kara taş,
Yalnızca bir taş değilsin,
Sen, zamanın bile eğemediği
Bir onur abidesisin!
İçinde bin yıldır çarpan yürek,
Bugün de atıyor, yarın da atacak,
Çünkü Diyarbakır’ın kara taşları
Bir halkın ölümsüz sesidir.h