Düşüncelerimizi aktardığımız gibi keşke duyguları ve hisleri de aktarabilsek kelimelerle. Kızgınlığımızı koyu karakterlerle mutluluğumuzu capcanlı aktarabilsek. Eyvallah deyip geçtiğimiz şeyleri bitirebilsek bi eyvallah dediğimiz o kısacık zaman içinde. Yalnızlığımızı vursak kıyılara bizde yakıp yıksak nefretimizi. Yağmurun toprağı beslediği gibi beslesek ihtiyacımız olduğu zamanda kendimizi. Kar yağsa saflığımıza şimşekler çaksa nefretimizde acaba ne oluru iklimimiz? Yaşanabilir ılıman bir iklim mi olurduk yoksa yaz kış kurak mı geçerdi kalplerimiz. Biz birlikte iklim olsak ne olurduk mutlu edebilir miydik çevremizi de onlar için bahar getirir miydik yüreğimize? Katlanabilir miydik sorunlara o zamanda eyvallah der geçer miydik? Bir çocuğun gözyaşları kadar mı severdik kahkahaları kadar mı? Nefes alır mıydık o zamanda gözlerimizde. Heyecandan titrer miydi ellerimiz? Sen şakalaşır mıydın benimle tekrardan? Sabah uyandığımıza tavana bakmak yerine birbirimizin gözlerine bakar mıydık yoksa ilk gün gibi kaçırır mıydık gözlerimizi birbirimizden. Bunları düşünüp tekrardan hayatın monotonluğu içinde buluyorsak kendimizi düşünmemizin sebebi ne? Beklentilerimiz olmasın tutalım kendimizi kısıtlayalım desek gelebilir miyiz bunun üstesinden? Güçlü görünmek zaaflarımızı gizlemek için yaşamıyoruz ki.. İnsanız tabiî ki kahkahalarımız kadar gözyaşlarımız olacak. Çıktığımız yokuşların inişi gibi beklide.