Elleri Dağınık Bir Devrimciyi Vuruyorlar İçimde
Şimdi bir sağanağın ensesinde huzur arayan bir devrimci oluyor, dün kelebek olmaya yemin etmiş bir tırtıl.
Dinlemiyor annesini, bir devrimci en çok annesini dinlemez biliyorsun.
Yeminlere şahit tutuyor namusunu,
Beni de sizden sayın, diyor bir kuş sürüsüne. Ben de ağlamadım uzun zamandır.
Öyle ya her ölüm kendi seçer katilini,
Önce merhamet eder sonra bağışlar kaskatı gövdesini.
Ağlarsan yaşarsın diyor içlerinden biri,
Hem bir devrimci en çok yumruğu havada şiir okurken ağlar,
Başlar ki onlar her biri havan mermisi.
Otur şöyle, soluklan biraz gidersin.
Gidersin, beklemez mi gittiğin yerdeki insan müsveddesi
Bütün zirvelerin bir adım öncesi yokuşken bir adım sonrası uçurum oluyor görmüyorsun.
Yol seviyor içindeki müspet açlık.
Gidiyor, ölüyor ve kaskatı dönüyorsun nezaketsiz kapılardan,
Bu yüzden ellerin yokuş yırtar sürekli, her dokunduğun çiçek leke bırakır yüzümde.
Koşarak kaçıyorsun fikir namlularından,
Benim yaralarım istemedi iyileşmek
yoksa ben de isterdim afallamadan ardından yürümeyi
Görsünler istedim,
Bakın, bakın kapatmayın gözlerinizi,
Bende de kanayan yokuşlar vardı.
Sesim çatallanırdı bir devekuşu yumurtasında.
Kırılıp katlanırdı bakışlarım.
O raflar ki kırılıp katlanan insan bakışı,
Hepsi de sana bakan üstelik.
Ben de ağlardım bir şiiri senin sesinle okuduğumda meydanlarda,
Kimi gördüysem ağlayan, benzemedim onlara.
Benim kendime özgü bir ağlamam vardı,
Bir tuhaflık sezmiştim o zamanlarda.
Kaç kalibrelik bir gülüştü bu şakağımdan sektiğin.
Bir acı bu, geçmez iğne deliğinden,
Sökük kalır yırtıp attıkların.
Beni yakar, yıkar ama bırakmazdı.
Ellerimde biraz tuz, aldı içimdeki acıyı. Bozulma söylediklerime, konuşulmayanlar bende kaldı.
İçimde ilkel bir acının devinimlerini saklıyorum hâlâ,
O yüzden bütün uykulardan kırgın uyanıyorum.
Bir tuzak kurdum kendime seni sesli düşündüm, diyor ya şair.
Bu yüzden mi bizi vurdular topsuz tüfeksiz kendi içimizden, diye soruyorum katillerime.
Bir kez ölmek için fazla yaşamış olmalısın diyor, ondan bu nezaketsiz ölümlerin.
Oysa ben hâlâ sağalmış bir yara taşıyorum cebimde,
Ve buna seviniyorum yerli yersiz
Içimde kanayan bütün yanlarım evvela kabuğuna düşman oluyor,
Sırf senin telaşını taşıyorum diye.
Bak dağınığım ben.
Ellerim dağınık,
Bu yüzden oturmam sofrana,
Bereketini kaçırmamaya söz verdiğim bir sofraya seni inkar ederek oturduğumdan beri toplanmadı sana kurduğum sofra.
Ben beceremedim bu dünyada yürümeyi,
Ölüm kol gezdi yüzümde,
Bu yüzden sen öldün,
Ben uyudum yıllarca.
(22.06.2023, Trabzon)