Griye çalan bir sessizlik vardı gözlerinde,
Ne tam beyazın masumiyeti,
Ne de siyahın dimdik direnişi…
İkisinin arasında, yarım kalan bir dürüstlüktün sen.
Belki kirlenmiş bir beyazdın,
Hayatın eli çok sert dokunmuştu tenine.
Belki de iyileşmeye çalışan bir siyahtın,
Gece kadar ağır, ama sabaha kadar inatçı.
Kaç kere kırıldın kim bilir,
Kaç kere “ben bittim” deyip yeniden topladın kendini.
Griydi sesin;
Yani hem yorulmuş, hem de vazgeçmemiş.
Kirlenmiş bir beyaz olmak, masumiyetin yorgunluğudur.
İyileşmeye çalışan bir siyah olmak, karanlığın sabrıdır.
Sen ikisini de yaşadın.
Ve hiçbir rengin seni tam anlatamadığını öğrendin.
Belki de tüm mesele buydu:
Renk değil, dirençti insanı insan yapan.
Ve sen…
Kendi küllerinden doğmayı öğrenen o nadir renktendin.
Ne beyazdın tam,
Ne siyah…
Sen, hikâyesi olan en asil griydin.