Bir çizginin ucunda duruyoruz aslında,
ne tamamen karanlık,
ne de baştan sona aydınlık.
Gülüşlerimiz yarım,
acılarımız tam değil,
kaderimiz sanki hep “arada bir yerde”.
Bazen bir kahkahanın kenarında duruyor insan,
tam gülecekken hatırladığı bir sancı
boğazına düğümleniyor.
Bazen de hüzne boyanırken birden
ufak bir tebessüm dokunuyor omzuna,
“Bu kadar da değil…” diyor.
Hayat;
ne sahnesi hazır bir dram,
ne de replikleri ezberlenmiş bir komedi…
Biz, iki uç arasında yürüyen oyuncularız;
düşmeden, abartmadan,
kendimizi kaybetmeden.
Ve belki de güzellik tam burada saklı:
ne çok gülüp hafifleten,
ne çok ağlatıp tüketen…
Biraz eksik, biraz fazla,
ama tam da bu yüzden gerçek.
Çünkü hayat,
ne dram olacak kadar çirkin,
ne komedi olacak kadar güzel;
hayat sadece “bizim kadar”
yarım, tamam, karmaşık ve
yaşanmaya değer.