Hayat çok kısa,
Ne kadar zaman kaldı elimizde, bilmiyoruz.
Göz açıp kapayıncaya dek geçiyor yıllar,
Ve biz hâlâ örüyoruz o soğuk duvarları.
Neden bu kadar korkuyoruz birbirimizden?
Kendi kalbimizi bile hapsettik,
Sözlerimizi taş duvarların ardına gizledik,
Sevgiye açılan kapıları kilitledik.
Bir zamanlar açık olan ellerimiz,
Şimdi titrek ve temkinli;
Bir zamanlar içten gülümseyen gözlerimiz,
Şimdi uzak, mesafeli…
Hayat çok kısa,
Ve biz hâlâ bahaneler buluyoruz,
Üzüntüleri, kırgınlıkları, pişmanlıkları,
Taş gibi diziyoruz yan yana.
Oysa bir tebessüm yetebilir,
Bir “merhaba” dünyayı değiştirmeye,
Bir dokunuş, buzları eritebilir,
Bir söz, kalpleri birleştirebilir.
Ama biz bekliyoruz,
Güvenin geleceği günü bekliyoruz,
Korkularımızı, geçmişin hayaletlerini,
Duvarların ardına gömüyoruz.
Hayat çok kısa,
Güneş bir daha doğacak mı bilmiyoruz.
Ve biz hâlâ örüyoruz o duvarları,
Kendi ellerimizle kendi yalnızlığımızı.
Belki bir gün fark ederiz,
Duvarların ardında kaybolmuşken,
O kısa hayatın bize verdiği en değerli hediyeyi:
Birbirimizi sevmeyi, paylaşmayı…
O zaman, geç olur mu bilmem,
Ama yıkabiliriz o duvarları,
Bir taş yerine bir çiçek koyabiliriz,
Ve hayatın kısa ama güzel olduğunu hissedebiliriz.