"Kuvayı Milliye yalnız ben değilim. Kuvayı Milliye bütün milletindir. O ölmeyecektir."
Şehit Hamdi Bey
Edremit Kaymakamı
Akşamın ilk saatlerinden itibaren Meyhaneler Sokağında yoğun bir kalabalık vardı.Sokak, gecenin koynunda yankılanan kahkahalar ve saz sesleriyle inliyordu. Sokağa çok yakın mesafede olan kiliseden, Meyhaneler Sokağı'nın tam karşındaki eve yeraltı tüneli ile ulaşılıyordu.Aynı tünel Kirbakilerin meyhanesinden devam ederek sola sapıyor ve Meynaneler Sokağının en sonundaki iki katlı evde yaşayan papazın evinde son buluyordu.Bu tünel asker ve vergi kaçakçılığından arananlar, azılı katiller, hainler, deri ve susam ve un ile zeytin ve zeytinyağı hırsızlığı yapanlar, satılmış Osmanlı tebaasi yerli rumların yolu geçici de olsa bir şekilde bu tünelden geçmekteydi.Çeşme Baskını'nın gerçekleştiği ve yöreye kontrolsuz göçlerle rum nüfusunun artmaya başladığı günlerde yapılan bu tünel ancak bir kişinin sığabildiği şekilde tasarlanmış ve sessiz sedasız yapılmıştı. Gecenin ilerleyen saatlerinde aldırış etmeyen yerli rumlar kaldırımlara taşmış ve büyük bir eğlence içinde şarkılı sazlı ve sözlü kutlama yapıyorlardı. Maria Ophelia, Rebetiko ve Laiko müziği dalında birçok şarkıyı seslendiriyor ve umutsuz aşkları konu alan şarkısıyla "...senin için mum gibi eriyorum
bana yüz vermeyince, kalpsiz seni, bitiyorum... " dinleyenleri coşturuyordu.Maria Ophelia'nın buruk aşk şarkılarına eşlik ediyorlardı. Rebetiko'nun hüzünlü ezgileriyle karışan Laiko şarkılarında, Körfezin mavi sularına bir hüzün akıyordu.
Kirbakiler akşam saatlerinden itibaren gelen müşterilerden son derece memnundu.Bu gece hasılat görülene bakılırsa iyi olacağa benziyordu.Bu paranın dörtte birinin nereye gideceği cok iyi biliniyordu.Türkler ise olup bitenlerden habersiz işinde gücündeydi.
Birden gecenin sessizliğini, uzaklardan yaklaşan nal sesleri böldü.
Meyhaneler Sokağı’na doğru ağır ağır ilerleyen karanlık gölgeler belirdi.
Gölgeler yaklaştıkça atların üzerinde dimdik oturan yiğitler seçildi: Edremit'in efeleri Ellerinde mavzerleriyle, ay ışığında çelik gibi parlıyorlardı.Zaman büyülü bir anın sonsuz derinliklerinde yıldızlı bir gece gibi akıp giderken, at üstünde tüm hebeyiyle bir anda beliren ellerinde tüfekleriyle Edremit’in yiğit ve korkusuz efelerinin sesi duyuldu.
Önlerinde, kasabanın en cesuru olan Ertuğrul Efe vardı. Gür bir sesle haykırdı:
— Yeter ulan!
— Susun, gavur dölleri!
— Edremit, Müslüman Türk yurdudur!
Bu gür ses geceyi bir bıçak gibi kesti ve uzun bir süre kulaklara yankılandı.
Sanki bu haykırış, yıldırımlar gibi gecenin koynuna saplandı.
Az önceki şamatalı ve kahkahalarla dolu eğlence yerini tümüyle sessizliğe bıraktı.Kimse tek bir kelime konuşmuyordu.Müzik sustu ve tüm kalabalık büyük bir korkuyla evlerine gidiyordu.
Sazlar sustu, kahkahalar boğazlarda düğümlendi. Kadehler yere düştü, kırılan camların sesi bile korkunun yankısına karıştı.
Az önce kaldırımlarda kahkahalarla şarkılar söyleyen Rumlar, yüzleri solmuş bir halde paniğe kapıldı. Kadınlar çocuklarını çekiştirerek evlere koştu, erkekler şaşkınlıkla birbirlerine bakıp kaçıştı.
Papaz, olup biteni kiliseden gizlice izliyor ve evinin altında son bulan tünelden kiliseye geri döndü ve elindeki listeyi ve son hadiseleri kara defterine şu notlarla yazdı:
"Bu gece Türkler uyandı. Edremit, eski sessizliğini kaybetti. Büyük fırtına yaklaşıyor."
Efeler, kılıç gibi keskin bakışlarıyla Meyhaneler Sokağını bir kez daha taradıktan sonra, sessizce Efe Alanı Meydanı’na doğru sürdüler atlarını.
Ardında bıraktıkları sessizlik, yaklaşan büyük mücadelenin ilk işaretiydi.
Çünkü artık herkes biliyordu:
Edremit’te artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
Müslüman Türkler, papazın faaliyetlerini Osmanlı sadrazamlığa çokça şikayet etmişlerse de müspet bir sonuç alınamadı.
Müslüman Türkler,gecenin ilerleyen saatlerinde daha da kalabalık bir halde Efe Alanı Meydanında toplanmış ve bu ani kutlamayı susturan efeleri sevinçle karşıladılar.Buna karşın bu kutlamaya bir anlam verilemedi lakin Müslüman Türkler, birşeylerin ters gittiğini hissediyorlardı.Edremit gibi Müslüman Türklerin yoğun olarak yaşadığı bir kentte hem de gecenin bu saatlerinde böyle bir eğlence görülmüş veya duyulmuş şey değildi.