İçimde bir çocuk var, hâlâ ağlayan,
Gözleri yıldızsız gecelerde kaybolan.
Zaman onu alıp götürmüş, acısız değil,
Her gülüşü hatıra, her düşü kırık bir teli.
Küçük elleriyle dokunuyor boşluğa,
Her adımı yankılanıyor sessizliğe doğru.
Düşler kuruyor ama rüzgâr alıyor hepsini,
O saf zaman, elinden kayıp gidiyor ince ince.
Anlamıyor neden büyüdükçe dünya soğuyor,
Oyunlar kayboluyor, kahkahalar susturuluyor.
İçinde bir ışık var, kırılgan ve parlak,
Ama acılarla örülmüş duvarlar arasında saklı.
Bazen öyle bir hüzün çöküyor ki kalbine,
Geceler bile ağlıyor onunla birlikte.
Kimse bilmez, kimse görmez gözyaşlarını,
O, zamanın en saf halini yaşatır hâlâ.
Ve o çocuk hâlâ sorar: “Neden dünya böyle?”
“Sevgi neden kaybolur, neden bu kadar gizli?”
Bir tebessüm bekler, bir dokunuş ister sadece,
Ama büyümüş dünya bazen buna izin vermez.
İçimdeki çocuk, hâlâ düşler kuruyor,
Kırık oyuncaklarla, eksik masallarla oynuyor.
Ve ben her bakışında, onun acısını görüyorum,
Zamanın en saf hali, hâlâ içimde ağlıyor.