Bazen uzaklara dalıyorum,
Ve seninle geçirdiğimiz o anlar…
Birer hançer gibi saplanıyor ciğerime.
Özlem var içimde, acıtan, yakıp geçen;
Sitem var, donmuş bir kılıç gibi keskin,
Ama kimse bunu bilmiyor, kimse dokunamıyor.
Neden her şey bu kadar zor olmak zorunda?
Duygular neden esir gibi zincirlenir?
Senin gülüşün bir zamanlar yuvamken,
Şimdi bana yabancı bir savaş meydanı gibi bakıyor.
Her sözün, her bakışın bir meydan okuma;
Her sessizliğin, bir ihanetin gölgesi.
İçimde fırtınalar kopuyor,
Ve ben, bu fırtınaları saklamak zorundayım.
Özlemim ağır bir taş gibi omuzlarımda,
Sitemim keskin bir kılıç gibi elimde.
Ve dünyaya soruyorum:
“Niye bu kadar zor, neden her şey böyle kırıcı?”
Ama işte buradayım, yıkılmadım.
Acının ortasında, öfkenin gölgesinde,
Daha sert, daha kırılmaz bir ben oldum.
Sana dair her hatıra,
Beni paramparça ederken bile,
Bir demir gibi şekillendirdi ruhumu.
Ve bil ki…
Özlemim sana, sitemim sana,
Beni senin için bekleyen bir savaşçı yaptı.
Uzaklarda da olsan, hisset beni;
Çünkü öfke ve kırgınlıkla yoğrulmuş bu kalp,
Sana dair sarsılmaz bir sevgi taşıyor hâlâ.
Artık meydan okumaya hazırım,
Kendime de, sana da.
Ve bir gün anlarsın…
Zorluklar, acılar, sitemler…
Beni kırmak yerine, bana güç verdi.
Ve ben hâlâ buradayım, dimdik,
Senin yokluğunda bile varlığımı ispatlayan bir ateş gibi.