Ferruh Ağa oğlu gibi sevdiği Ertuğrul ve arkadaşlarının dün akşam yaptığı olayı duyunca pek keyiflendi ve hemen önünde bulunan kahvesinden bir yudum aldı sonra ahşap evin yeşilliklere açılan penceresinden uzaklara daldı..Ferruh Ağa Halime hatunla tanıştığında yirmi yaşındaydı ve askerliği Balkan dağlarında devam ediyordu ve kısa bir süre sonra Dömeke Meydan Savaşı patlak verdi."Birliklerimizle birlikte kendini bir anda ateş hattının ortasındaki cephede buldum. Cephede geçirdiğim günlerde birliklerimizin bir kısmı Hanekeş, Karacaova'da bir kısmı da Gülişan, Gustulüp,Kuzişen ve Kırlat'ta bulunuyordu.
Farsala yakınlarında bulunan Ethem Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu, 17 Mayıs 1897 günü Dömeke üzerine yürümüştür. 5 ayrı tümenle Yunanistan üzerine başlayan bu Osmanlı taarruzu ilk olarak topçu ateşiyle başlamış ve Tsioba köyünde Yunan süvari kuvvetlerinin yenilgiye uğratılmasıyla köyün kontrolü Osmanlı Devleti’ne geçmiştir.
Beş tümen ile beş ayrı koldan taarruz eden Osmanlı ordusu karşısındaki Yunan kuvvetleri bir süre sonra Dömeke Ovası’nı terk ederek geri çekilmişlerdir. Geri çekilen Yunan birliklerine karşı topçu ateşini sürdüren Osmanlı ordusuna mensup piyadeler de Yunan mevzilerine ulaşmayı başarmışlardır.
Birliğimizin başında Abdülezel paşa 1897 yunan harbinde tugay komutanı olduğu hâlde, cephenin en ön saflarında çarpışmaya katılıyordu.Top gülleleri yakınlarına kadar düşmeye başlamıştı.İşte bu alasonya muharebeleri öncesinde paşa, askerlerine bir konuşma yaptı. paşa şöyle diyordu:
"Askerlerim! yiğitlerim! bize, namusumuza göz diken düşmana haddini bildirmenin şimdi zamanıdır. cenâb-ı hakk'ın yardımı ile hain düşmanı yenerek osmanlının şânını yüceltme zamanıdır. analarınız sizi bu günler için doğurup büyüttü. devlet ve millet sizin süngü kuvvetinizle yücelecektir. ben de sizinle beraber en önde savaşacağım. sizden son arzum budur ki, eğer pürnatepe alınmadan şehit olursam, benim cesedimi şehit olduğum yerde defnetmeyin. bu tepeyi mutlaka ele geçirin ve benim için o tepe üzerinde bir kabir kazıp oraya defnedin! şayet, tepeyi ele geçiremezseniz, bırakın cesedimi kurtlar, kuşlar yesin! sizin dağları aşan hücumlarınıza, böyle tepeler dayanamaz. allah'ın yardımı, peygamber efendimizin imdâdı bizimledir. haydi aslanlarım Allah utandırmasın!"
Gece 11 olduğunda son vurucu taarruzu yapmaya hazır olan Osmanlı ordusu, komutan Ethem Paşa’dan gelen emirle birlikte, mevzilenen Yunan ordusunun sağ kanadına bir akın gerçekleştirmiş ve Yunan orduları komutanı I. Konstantin gelen tehlikeyi fark ederek geri çekilmiştir
Gıda sıkıntısı yaşadığımız günlerde Gülişan köyünden getirilen yiyeceklerle ayakta durduk ve Halime Hatunu da ilk kez o gün kafilede görmüştüm. Biçok silah arkadaşım ve kardeşim şehit oldu biz ise gazi olarak askerliğimizi tamamladık ve tezkere aldık ve ardından Edremit’in yolunu tuttuk.Ama yüreğim hâlâ Halime Hatun'da kalmıştı onu bir kez daha görebilmem için günler geceler süren bir yolculuğu göze almıştım.Uzun bir deniz yolculuğunun ardından Selanik limanina vardım ve at sırtında üç günlük bir yolculuktan sonra vodinanin Gülişan köyünde ulaştım ve sora sıra onu buldum. Meyve bahçelerinin biçimindeki küçük tarlada tütün ediyordu Terlemiş yüzüyle beni görünce birden yeşil gözlerinden sevinç belirdi.Koşa koşa yaklaşırken yeşil gözlerinden sevinç gözyaşları dökülüyordu.Birkaç adım sonra tam karşımda bulunuyordu.Bunca yıllık ayrılığa rağmen tek kelime konuşmadık. Selanikteki bir kuyumcudan aldığım zümrüt taşlı yüzüğü parmağına uzattım.Devamını biliyorsunuz.O yeşil gözlerle körfezin maviliğinde neredeyse 30 yıldır yaşıyoruz.
-Bu Ertuğrul’da ne yalan söyleyeyim kendi gençliğimi görüyorum dedi.kahvesinden bir yudum aldı ve elindeki 'Edremit’in Sesi' gazetesini okumaya koyuldu.Tam o esnada kahyanın sesi avluda yankılandı:
-Ferruh Ağam Ferruh Ağam yetiş
-Hayırdır inşallah dedi Ferruh Ağanın eşi Halime Hatun
Hızlıca avluya koşan Ferruh Ağa at sırtında Kahya Tevfik'in kızı Gülnur"u gördü.Kız yarı baygın bir halde ve üstü başı kanlar içindeydi.
-Kahya Tevfik'in:
-Uyan kızım aç gözlerini
-Bizi bırakıp gitme
Kim yaptı sana bu kötülüğü diyen sözleri tüm konakta yankılanıyordu.
Ferruh Ağa, Kahya Tevfik'i sakinleştirdikten sonra hemen Doktor Suat Bey çağırdı ve çok geçmeden Doktor Suat Bey Konağa getiren faytonun sesleri işitildi.Merdivenlerden hızlıca çıkan Doktor adeta zamanla yarışıyordu ve derken usta katta bulunan ve koridorun solundaki odaya doğru yürüdü. Kızcağız ölü gibi yatıyordu.İlk müdahalenin ardından kızın at üstündeyken kolundan vurulduğu tespit edildi hayatı bir tehlikesi yoktu lakin Gülnur bu ve bundan sonraki günlerde en azından eski sağlığına kavuşana dek müştemilat yerine konağın bu odasında kalacaktı.Babasi Tevfik Edendi de diğerleri gibi onu yalnız bırakmayacaktı.
Ferruh Ağa ve Halime Hatun büyük üzüntü içinde Gülnur'un yanından ayrılıp oturma odasına geçtiler ve Ferruh Ağa'nın az önce aceleyle bıraktığı gazeteye gözü ilişti.
"Yunan ordusu, müttefiklerin verdiği manda çerçevesinde İzmir kıyılarına çıktı."
Ferruh Ağa sabah namazın Hekimzade Yusuf Sinan Camisinde kıldıktan sonra sabah, Edremit’in üstüne kara bir örtü gibi indi.
Henüz güneş doğmamıştı, ama kasaba halkı çoktan ayaktaydı.
Fısıltılar, rüzgârla birlikte sokaklarda sürünüyordu:
"İzmir düşmüş…"
"Yunan askeri İzmir'e girmiş…"
"Konak Meydanı'na Yunan bayrağı çekilmiş…" Onlarda Müslüman Türk,Yunan askeri tarafından şehit edilmiş.
Bu haber, bir hançer gibi halkın yüreğine saplandı.Kadınlar ağlıyor, erkekler yumruklarını sıkıyor, çocuklar korkuyla analarına sarılıyordu.Öğle saatlerinde, kasabanın kalbi olan Efe Alanı Meydanı dolmaya başladı.Başında kasketi, sırtında kahverengi seferberlik ceketiyle Şehit Hamdi Bey, dimdik ayakta halkın karşısına çıktı.
Yanında Efe Ertuğrul ve diğer efeler, onunla omuz omuza durmuşlardı.Gözleri ateş saçıyordu.Edremit Kaymakamı Hamdi Bey, derin bir nefes aldı ve o unutulmaz sözleri haykırdı:
— Kuvayı Milliye yalnız ben değilim!
— Kuvayı Milliye bütün milletindir!
— O ölmeyecektir!
Kalabalık bir an sustu.
Sonra bir anda yüreklerden taşan bir uğultu yükseldi:
"Ya Allah! Allahu Ekber!"
"Vatan için ölürüz!"
Kadınlar ellerinde kınalı elleriyle dua ediyor, gençler efelere katılmak için sıralara giriyordu.Herkes gözlerini Hamdi Bey’e dikmişti.O, vakur bir sesle devam etti:
— Bugün İzmir, yarın Edremit!
— Eğer birlik olmazsak, düşman sadece topraklarımızı değil, namusumuzu, özgürlüğümüzü de alacak!
— Silahı olan silahını alsın, olmayan taş alsın, sopa alsın!
— Ama kimse boyun eğmeyecek!
— Biz Edremit’in evlatlarıyız!
— Vatanı savunmak namus borcumuzdur!
Bu sözler meydanda yankılandı, yankı yankıya karıştı.O gün Efe Alanı'nda toplananlar, bir daha asla diz çökmedi.Halk, evlerinden gizlice silah, un, zeytinyağı, yiyecek topladı.
Gençler gizli cemiyetler kurdu.Efeler, gece gündüz demeden dağlarda yemin etti:
"Edremit düşerse, Edremit’le birlikte biz de düşeceğiz."
O gün Efe Alanı’nda Hamdi Bey’in ateşli konuşmasından sonra halk yavaş yavaş dağılırken,Ertuğrul Efe, kalabalığın arasında gözlerini ondan alamıyordu: