O kadar acıdı ki.
Ben dudaklarıma bile alışık değilken seni söylemeye, sen beni dudaklarınla vurdun.
Öyle acıttın ki acıtılan kalp tekrardan atamıyor.
Sen o dudaklarınla kolay söylerken hançerini, ben işittiğim sözlerinin ağırlığını hançerinin ağırlığıyla değil dudaklarının ağırlıyla ödedim.
Seni sevdiğim sahneleri unutamadığım gibi, beni sevmediğin o sahneyi de unutamıyorum.
Benim yüreğime nasıl yabancı olduğunu.
Bir yabancının canımı nasıl yakışını.
Unutamıyorum...
Unutmayacağım, seni sevmeyi nasıl zihnimden çıkaramadıysam dudaklarının bedenimi yakışınıda unutmayacağım.
Olur ya Bir gün karşıma çıkarsan dünyamda, belki yüzünü hatırlamayacağım kadar yok olucaksın.
Ama hissedicem ya o dudaklarını.
Hiç düşünmediğin acıttığın kalbimle söyleyeceğim, dudaklarına.
İşte o zaman acınla yanıcak dudaklarının her hecesi.
Benim kalbimi mi soruyorsun, kalbimi yakan?
Sen ölüme yakın dudaklarını düşün..
O hiç olmadığı kadar huzurla uyuyacak.