Herkesin bir karanlığı vardır kendi içinde.
Gizlediği bir sevdası.
Kimseye anlatamadığı çığlıkları vardır.
Kimileri kendini karanlığa hapseder, kimileri saklandığı karanlıkta ışık bulmaya çalışır. Kimileri vardır ki gönlünün zifiri karanliginda gündüz bile ,bulamaz kendini.
Şimdi hangi çığlığım, hangi karanligim, hangi sessizliğim, seni bana geri getirir. Hangi icimde sakladığım seni gün yüzüne çıkarır sessiz çıkışlarım.
Çık gel desem düzelecek mi her şey.
Hadi seninle karanlığa hapsolmaya varım desem sonunda ki aydınlığı bulabilecek misin ?
Peki ya kendi içinde sakladığın karanlığı nasıl gün yüzüne çıkaracaksın?
Ben sana bakınca maviliğin içinde hapsolurdum, şimdi ise gözlerinin içi simsiyah .
Kalbin katran rengi sanki
Kendimi göremiyorum.
Sevdiğim dediğim, ömrümü adayacağım adamı göremiyorum.
Kimler aydınlığa kavuşur, kaç kalp aynı kabusla uyanır. Hangi eller yeniden ellerini ellerimle birleştirir .
Yüreğim titrerdi sana bakarken .
Kalbim çıkacak gibiydi gözlerine bakarken .
Ellerin ellerimi tutunca sanki hic kimse bana zarar veremez gibi güven kokardı avuç içlerin .
Tenin berrak bir su gibiydi .
Şimdi ise ne bana bakan gözlerin ne ellerimi tutan ellerin var .
Içim acıyor, yüreğim sızlıyor güzel bir aşk masalını , hüzün dolu bir hikayeye çevirdiğimiz için .
Karanlığa hapsoldu benim masalım.
Simsiyah oldu bak masalımız.
Görünmüyor artık ucunda ışık.
Sızmıyor aydınlık .
Uğramıyor artık gökyüzü .
Uçtu gitti bak sevda uçurtmamız.
Gitti çektiğimiz onca fotoğraf .
Bitti kalbimizin ücra köşesinde biriktirdiğimiz papatyalar .
Soldu yüreğimizin feri .
Bitti , bittik ...
Hapsolduk çıkışı olmayan karanlığımiza.
Karanlıkta kaldık ışıksız, bizsiz ...