Ruhuma bir kefen bezi yeter,
Ne altınla, ne tahtla, ne de kanla örtmeyin beni.
Yeryüzü koca bir mezar zaten,
Benim payıma düşen,
Bir avuç toprak, bir parça beyaz bez.
Süs istemem,
Gösterişin kibrini yakar ateşim.
Dünyanın en ağır zincirleri bile
Kapanmış gözlerime dokunamaz artık.
Ruhuma bir kefen bezi yeter,
Çünkü beden dediğin,
Çürümeye yazılmış bir emanettir.
Krallar da aynı çukura iner,
Dilenciler de.
Aynı karanlık, aynı sessizlik,
Aynı hesap, aynı dehşet.
Kefenim yeter bana,
Çünkü dünyaya meydan okumaktır bu yalınlık.
Ne saray isterim, ne tabutun ihtişamı,
Ne de ağıtlarla süslü sahte vedalar.
Benim suskunluğum
Onların bin çığlığından daha gürdür.
Ruhuma bir kefen bezi yeter,
Çünkü başka hiçbir şey geçmez hakikat kapısından.
Kefen, son silahımdır;
Toprağa düşerken bile
Dünyaya “hiçsin!” diye haykıran bir sancaktır.
Ve bilirim:
O gün geldiğinde,
Ne dost, ne düşman,
Ne alkış, ne lanet yanımda durur.
Sadece bir kefen…
Bütün hayatıma yeterli bir cevaptır.