Salondaki kitaplığın en üst rafında, annemin çocukluk defteri duruyordu. Sayfaların kenarına düşmüş kuru bir zeytin yaprağı, Serakib'deki o unutulmaz günü fısıldıyordu. Lina defteri indirdiğinde, arasından babamın son mektubu düştü:
"Kızım,
Öldüğüm gün ağlama.
Çünkü ben senin her kahkahanda yeniden doğacağım."
Akşam Yıldızı
Güneş ufukta eriyip giderken, zakkumun gölgesi meşenin gövdesine sarıldı. Sanki annemle babam dans ediyordu. Lina'nın sesi dalgınlığımı bozdu:
"Büyükanne, ölünce insan nereye gider?"
Cevabımı rüzgâz taşıdı:
"Sevdiklerimizin kalbine, yavrum. Tıpkı büyükbabanın şimdi senin içinde yaşadığı gibi..."