Küçük Eylül
"Küçük Eylül'den haber geldi.
Ankara Polatlı'da kaybolan ve 1 haftadır aranan 8 yaşındaki Eylül Yağlıkara’nın cansız bedeni bir elektrik direğinin dibinde gömülü olarak bulundu."
Fotoğraftaki melek benim hemşehrim. Ama her şeyden önce bir çocuk. Çocukların sokakta özgürce bırakın oyun oynamayı, yürüyemediği bir ülkede yaşıyoruz. Bu kız çocuğu henüz on yaşındaydı. Hepimiz o yaşımızı hatırlarız değil mi? Yani ilkokul 4. sınıfa gidiyorduk. Biz bu yaşları özgürce yaşadık. Gece yarısında bile oyunlar oynardık. Uykumuz gelince evlerimize dağılırdık.
Oysa şimdi, kayıp çocuk sayıları arttı. Bu kaybolan çocuklar ölü bulunuyor. Bu ne demek? Bir hayatın başlamadan bitmesi demek. Çünkü hayata dair hiçbir şey görmemişti. Ama hayatın en acı ve acımasız yanını ne yazık ki küçük bir bedenken gördü.
"Böyle bir dünyaya çocuk gelir mi?" sorusunu bazen saçma, bazense doğru bulurum. Saçma bulurum çünkü, aklı başında bir ebeveynsen çocuğunu bu doğrultuda eğitip, kendin gibi bilinçli bir birey hayata kazandırabilirsin. Bu tamamen sana bağlı. Doğru bulurum çünkü, bu tür olaylar yaşanınca korkularım artar. "Elim kalbimde yavrumun yolunu beklemeye dayanabilir miyim?" diye düşünmeden edemiyorum. Anne değilim, hatta evli bile değilim ama annelik hasreti yaşayan biri olarak ben bu kaygı ve endişeyi yaşıyorsam, anne ve anne adayları kim bilir neler hissediyorlar?
Kısacası çocuklar bizim geleceğimiz. Canlarımızın birer parçaları. Anneler, babalar sizlere çok büyük görev düşüyor, lütfen ama lütfen çocuklarınızı yalnız bırakmayın. Doğurmakla anne, eline para vermekle baba olunmuyor. Lütfen çocuklarınıza sahip çıkın. Başka Eylüller ölmesin...