Giriş yap! Hesap oluştur!
Nedir?
Ara
Şifreni mi unuttun?
Küçük Mucizenin Gölgesinde İdlib Yolları - Sözümoki
26 Ağustos 2019, Pazartesi 22:15 · 815 Okunma

Küçük Mucizenin Gölgesinde İdlib Yolları


Tam 55 uzun gün, 55 gece… Her biri, yüreğimizde binbir türlü özlemle geçen birer asır gibiydi. Ama sonunda o gün gelmişti. Yavrumuzu, küçük mucizemiz Mislina’yı kucağımıza almış, uzun bir bekleyişin ve tarifsiz bir özlemin ardından evimize getirmiştik. Kapıdan içeri adım attığımızda, sanki tüm ev onun minicik varlığıyla aydınlanmıştı.
Bütün aile, Seher’in ve Mislinanın etrafında toplanmıştı o ise sanki kendini fark ettirmek ister gibi garip garip, sevimli sesler çıkarıyor, ellerini kollarını sallıyordu. Herkesin yüzünde tarifsiz bir sevinç, gözlerinde pırıl pırıl parlayan yıldızlar vardı.
Onun o eşsiz kokusu, bütün evi sarmış, her köşeye mutluluk ve sevinç taşımıştı. Mislina, Rabbimin bize lütfettiği o küçük mucize, aile saadetimizin temelini daha da sağlamlaştırmıştı. Sanki hayatımızda eksik olan bir parça tamamlanmış, her şey onunla birlikte anlam kazanmıştı. Artık alacağımız her kararda, onun minicik varlığını, onun geleceğini göz önünde bulunduruyorduk. Hayatımızın merkezi O olmuştu.
Bir gün Seher'e çekinerek "İdlib'e gidelim mi?" diye sorduğumda, yüzündeki ifade bir an değişti. Gözlerinde memleket hasretinin yanı sıra, annelik kaygısı da okunuyordu. "Bilemem ki... Şimdi havalar sıcak, yolda başına bir şey gelmesinden korkuyorum," demişti. Memleket hasretiyle yanan Seher'im bile, evlat söz konusu olunca, yüreğine taş basmaya razı olmuştu. Artık onun için dünyadaki en önemli şey Mislina'ydı. Gözü evladından başkasını görmüyordu, tüm planlar, tüm hayatımız minik misafirimizin huzuru ve güvenliği üzerine kuruluyordu.
Bana da kanepe yolu gözükmüştü. Seher, Mislina'nın beşikte başına bir şey gelmesinden o kadar korkuyordu ki, onu bizim yatağımızda yatırıyordu. Bana da dönüp, o masum annelik içgüdüsüyle, "Sen istersen salonda yat. Gece üzerine battaniye falan gelir, boğulur Allah korusun!" demişti. Evlat söz konusu olunca insan, her şeyden feragat ediyor, çaresizce boyun eğiyordu... Ama içten içe bu fedakarlık, tatlı bir yorgunluk bırakıyordu. Uykusuz geçen gecelere rağmen, hepimiz hayatımızdan memnunduk. Her sabah, Mislina'nın o minicik elini tutmak, tüm uykusuzlukları unutturuyordu. En acayip olanı ise, onu uyutmak için saatlerce efor sarf edip, o mışıl mışıl uyuduktan sonra karşısına geçip, nefes alıp verişini, minicik parmaklarını, o masum yüzünü izlemekti. Sanki dünyanın tüm güzellikleri o an karşımda uzanıyordu.
Seher, Mislina doğduktan sonra daha da mutlu olmuş, hayata daha sıkı sarılmıştı. Gözlerindeki ışıltı artmış, sanki yeniden doğmuştu. Bir ara, onu güldürmek için, "Seher Hanım, bakıyorum da benim papucumu dama attın. Yoksa aşkın bitti mi?" dedim gülerek. O sırada Mislina'ya mama hazırlıyordu. Biberonu kenara koyup yanıma geldi, yüzünde ciddi ama sevgi dolu bir ifadeyle: "Allah korusun, o ne biçim laf! Elimden tutarak seni biraz aksattım, özür dilerim. Ama bu yürek durmadıkça, sana olan aşkım bitmez. Sen benim nefesimsin." Gözleri dolmuştu, benim de kalbim sıcacık oldu. "Şaka yaptım bir tanem! Çocuğumuzun sana daha çok ihtiyacı var. O daha masum bir melek," dedim, onu kucaklayarak.
Mislina 7 aylık olduğunda, İdlib'e gitmeye karar verdik. Bu karar, içimizde karmaşık duygular uyandırıyordu. Bir yandan memleket özlemi, diğer yandan oradaki belirsizlik… Babam, endişeli bir ses tonuyla: "Oğlum, gitmeseniz mi? Durum pek iç açıcı değil." dedi. Onun haklı olduğunu biliyordum. "Biliyorum baba. İnşallah sağ salim gider geliriz. Siz yeter ki duanızı esirgemeyin bizden," dedim. O an, dualarına ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu bir kez daha hissettim.
İstanbul'dan uçakla Gaziantep'e geldik. Oradan bir araba kiralayıp Reyhanlı'ya geçtik. Sınır kapısına doğru ilerlerken, Seher'in abisi Musa, aracıyla sınır kapısının öbür tarafında bizi bekliyordu. Seher, Mislina'ya camdan dışarıyı, tel örgünün öbür tarafını işaret ederek, sesi titreyerek: "Bak kızım, burası annenin vatanı. Ben bu topraklarda doğdum," diyerek sohbet ediyordu. Gözlerinde hem özlem hem de hüzün vardı.
Sınır kapısına vardığımızda, uzakta, Musa ve yeğenlerim bizi bekliyor, el sallıyorlardı. Onları görür görmez Seher, gözyaşlarını tutamadı, içli içli ağlıyordu. Hasret, bir sel gibi akıp gidiyordu gözlerinden. İşlemlerimiz bitti, kapının öbür tarafına geçtiğimiz an, Musa'nın sıcak kolları Seher'i sardı. "Şükür kavuşturana! Sizi hiç göremeyeceğiz diye çok korktuk. Ailece hoş geldiniz, sefa getirdiniz!" dedi, sesi titriyordu.
İdlib'e ayak bastığım zaman, o tozlu yollar, eski binalar, her yer gözümde canlandı. Bir taraftan Seher'i izliyor, onun yüzündeki memleket hasretinin getirdiği karmaşık duyguları okumaya çalışıyor, diğer taraftan onunla burada geçirdiğim günleri, o anıları hayal ediyordum. Şimdi düşünüyorum da, benimki tam bir delilikmiş, diyordum kendi kendime. O cesaret, o aşk beni buraya kadar sürüklemişti.
Reyhanlı ile İdlib arası yaklaşık 4,5 saat sürüyordu normalde. Ama yolların bozuk olması ve güvenlik nedeniyle, biz tam 9 saatte ancak vardık İdlib'e. Yolculuk boyunca içimde garip bir sıkıntı vardı, geçmişin gölgeleri üzerime düşüyordu. Seher'e dönüp, ilk tanıştığımız o otobüs durağını işaret ettim. Bana baktı ve gülümsedi. Abisi Musa yanımızda olduğu için bir şey söyleyememişti, ama o bakış bile yetmişti. O bakışta, tüm yaşanmışlıklarımız, tüm aşkımız vardı.
Yeniden, her şeyin başladığı yere gelmiştik. "Güzel hatıraların yanı sıra acı geçmişin de var bende," diyordum kendi kendime, İdlib'e bakarak. Bu topraklar, hem aşkımızın doğuşuna hem de tarifsiz acılara tanıklık etmişti. Ve şimdi, küçük Mislina'mızla, yeni anılar yazmaya gelmiştik.




Yazarın diğer paylaşımları;
Sözümoki Mutlaka Bilinmesi Gerekenler
Benliğinden bir duygu çıkarma hakkın olsaydı, bunun hangi duygu olmasını isterdin? Neden o?
X

Daha iyi hizmet verebilmek için sistem içerisinde çerezler (cookies) kullanmaktayız. "Çerez Politikamız" sayfasından daha detaylı bilgilere erişebilirsin.

Anladım, daha iyisini yapmaya devam edin.