Giriş yap! Hesap oluştur!
Nedir?
Ara
Şifreni mi unuttun?
Kulenin duvarları paramparça olurken dört gölge suret, kız - Sözümoki
27 Eylül 2025, Cumartesi 16:58 · 29 Okunma
Kulenin duvarları paramparça olurken dört gölge suret, kızların karşısında belirdi. Her biri tıpkı onların yüzüydü ama gözleri simsiyah, ifadeleri soğuk ve acımasızdı.
Zeynep’in gölgesi öne çıktı. Gözleri öfkeyle yanıyor, dudakları alaycı bir gülümseme taşıyordu.
— Sen cesur olduğunu sanıyorsun, ama aslında öfkenin kölesisin. Her adımın intikam için. Bizi yok etsen bile, kendini yok edeceksin.
Zeynep dişlerini sıktı, elleri titredi. Bir an tereddüt etti, çünkü gölgesinin söylediklerinde acı bir gerçeklik vardı. Ama ardından Elif’in sesi duyuldu:
— Zeynep! Sen sadece öfkeden ibaret değilsin. Sen bize cesaret verensin.
Zeynep gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Gölgesine doğru yürüdü.
— Evet, öfkem var. Ama o öfke beni yakmıyor, beni koruyan ışığa dönüşüyor.
Zeynep sembolünü kaldırdı, gölgesine bastı. Gölgesi çığlık attı ve siyah dumana dönüşerek yok oldu.
Derya’nın gölgesi ise yerde titriyordu, gözleri korkuyla doluydu.
— Senin güven dediğin şey yalan. Onlara güveniyorsun ama bir gün hepsi seni terk edecek. Ve sen yine yapayalnız kalacaksın.
Derya’nın elleri titremeye başladı. Nefesi hızlandı, göğsüne bir ağırlık çöktü.
— Ya gerçekten haklıysa? Ya hepsi giderse?
Ama Lara onun omzuna dokundu.
— Gitmeyeceğiz. Ne olursa olsun, yanında olacağız.
Derya gözyaşları içinde gülümsedi, sembolünü gölgesine doğru bastı.
— O zaman korkum beni yönetemez. Çünkü yalnız değilim.
Gölgesi parçalandı, etrafa ışık saçıldı.
Lara’nın gölgesi diz çökmüş, başını öne eğmişti. Sesinde umutsuzluk vardı.
— Sen güçlüymüş gibi davranıyorsun ama gerçekte hiç kimseyi koruyamıyorsun. Onlar düşerse senin yüzünden düşecek.
Lara’nın gözlerinden yaşlar süzüldü. Yüreği sıkıştı, çünkü en büyük korkusu buydu. Ama Zeynep ona baktı, sesi sertti:
— Biz düştüğümüzde bu senin yüzünden olmayacak. Çünkü sen her zaman yanımızda savaşan, bizi ayakta tutan kişisin.
Lara gözlerini kapadı, derin bir nefes aldı. Sonra sembolünü kaldırdı.
— Doğru. Benim gücüm onları korumak için, umutsuzluk için değil.
Gölgesi haykırarak dağıldı, etrafı ışık doldurdu.
Sonunda sıra Elif’in gölgesine geldi. Elif’in karşısındaki suret sessizce yürüyordu. Yüzünde hiçbir duygu yoktu, gözleri bomboştu.
— Sen… sadece boş bir kabuksun. Onlar seni yanında tutuyor ama sen aslında hiçbir şey yapamıyorsun. Yalnızsın.
Elif’in boğazı düğümlendi. Yıllardır içinde sakladığı korku işte buydu. Hep diğerlerinin yanında duruyor ama yeterince güçlü olmadığını hissediyordu. Dizlerinin üzerine çöktü.
Ama o an üçü birden ona doğru koştu: Zeynep, Derya ve Lara. Ellerini Elif’in omuzlarına koydular.
Zeynep haykırdı:
— Sen bizim kalbimizsin!
Derya ekledi:
— Sen olmasan bu ışık olmazdı!
Lara son sözü söyledi:
— Sen asla yalnız değilsin, çünkü biz seninleyiz!
Elif’in gözlerinden yaşlar aktı. Başını kaldırdı, sembolünü göğsüne bastı.
— Ben yalnız değilim. Ben onların parçasıyım!
Gölgesi büyük bir çığlıkla dağıldı. Dört gölge yok olduğunda odanın içi bembeyaz bir ışıkla doldu. Kulenin iniltisi biraz durdu, sanki taşlar derin bir nefes aldı.
Ama tam o sırada, gölge yeniden kasırga halinde toplandı. Bu kez sesi daha öfkeli, daha derinden geliyordu:
— Siz… kendi gölgelerinizi yendiniz. Ama benim gölgemden kaçamayacaksınız!
Salonun ortasında devasa bir göz açıldı. Göz, bütün karanlığın kalbiydi. Tüm kule o gözün ritmiyle atıyor, her bakışı kızların ruhunu delip geçiyordu.
Elif fısıldadı:
— Bu… onun gerçek kalbi.
Zeynep sembolünü sımsıkı kavradı.
— O zaman son savaş başlıyor.
Dev göz açıldığında bütün kule sarsıldı. Duvarlar çatırdarken yerden siyah damarlar fışkırıyor, gökyüzüne yükseliyordu. Gözün bakışı onların içine kadar işliyor, en derindeki korkularını yeniden uyandırmaya çalışıyordu. Ama artık çok geçti; gölgelerle yüzleşmişlerdi, kendi karanlıklarını kabul etmişlerdi.
Zeynep kılıcını sıktı, karanlık damarların üstüne atıldı. Kılıcının ucundan fırlayan mavi alev, damarı kesip parçaladı ama hemen yeniden oluştu.
— Lanet olsun, kesilmiyor! diye haykırdı.
Derya ellerini göğe kaldırdı. Sembolü parlarken ışık kalkanı oluşturdu. Göz, koca bir enerji dalgası fırlatmıştı. O dalga kalkanı sertçe sarsıp Derya’yı geriye savurdu. Zeynep onu yakalayarak yere düşmesini engelledi.
— Dayan Derya, sen olmadan yapamayız!
Lara ileri atıldı. Sembolünü yere bastığında koca bir kök ağı gibi ışıklı çizgiler yayıldı. Karanlığın damarlarını bağlamaya çalışıyordu. Ama göz bir çığlık attı, kulakları sağır eden bir ses. O sesle Lara’nın sembolü çatırdadı, elleri titredi.
— Daha güçlü bir bağa ihtiyacımız var!
Elif tam ortada durdu. Kalbi hızla atıyordu. Göz ona kilitlendiğinde sanki içi boşalıyor, nefesi kesiliyordu. Ama o anda diğer üçü ona seslendi.
Zeynep:
— Elif, kalbini kullan! Sen bizi birleştiren kişisin!
Derya:
— Senin ışığın bizi ayakta tutuyor!
Lara:
— Sensiz bağ kuramayız!
Elif’in elleri titredi ama sembolünü göğsüne bastı. Gözlerini kapattığında üç arkadaşının sesleri tek bir melodiye dönüştü. Kalbinden çıkan ışık sembolünü sardı ve sonra hepsinin sembollerini birbirine bağladı.
Dört sembol aynı anda yanmaya başladı. Zeynep’in öfkesi cesarete, Derya’nın korkusu güvene, Lara’nın umutsuzluğu güce, Elif’in yalnızlığı bağlılığa dönüşmüştü.
Göz öfkeden kıvranıyor, kulenin tamamını çalkalıyordu. Koca bir enerji dalgası, siyah ateş halinde üzerlerine fırladı. Ama bu kez dört sembol bir araya geldi. Ortada koca bir ışık çemberi oluştu. Dalga o çembere çarptığında tüm salonu bembeyaz bir parıltı doldurdu.
O parıltının içinde her biri kendi sesini duydu. Sanki kulenin ruhu onlarla konuşuyordu:
— Siz sınavı geçtiniz. Kendinizi, birbirinizi ve gölgelerinizi kabul ettiniz. Ama son adımı atmadan, karanlığın kalbi yok olmayacak.
Parıltı kaybolduğunda göz hâlâ oradaydı, fakat zayıflamıştı. Çatlaklar oluşmuş, siyah sıvılar damlıyordu. Zeynep ileri atıldı.
— Şimdi bitireceğiz!
Ama göz birden kasıldı. Son gücüyle dev bir yaratığa dönüştü. Gövdesi tamamen gölgelerden oluşmuştu, kolları devasa zincirlerdi. Zincirleri savurduğunda taş duvarları parçaladı. Kızlar bir yana savruldu.
Elif acıyla doğruldu. Zincirlerden biri ona doğru hızla gelirken Derya kendini önüne attı. Kalkanını kaldırdı ama zincir onu sertçe vurup yere serdi.
— Derya! diye bağırdı Elif.
Zeynep yaratığın gövdesine daldı, kılıcıyla tekrar tekrar vurdu ama her darbe gölgede kayboluyordu. Lara ellerini yere bastı, kökler yaratığın bacaklarına dolandı. Yaratık bir an sendeledi.
Elif ayağa kalktı. Arkadaşlarının yaralı olduğunu gördükçe yüreği daha da sıkıştı. İçinde bir şey kıvılcımlandı, kalbinin derinliklerinden ışık yükseldi. Sembolü sanki yanıyordu.
— Yeter! diye haykırdı.
O an üçü de başını kaldırıp Elif’e baktı. Elif’in etrafında altın rengi bir aura oluşmuştu. Sanki sembolün özü tamamen onun kalbinde açığa çıkıyordu.
Elif arkadaşlarının ellerini tek tek tuttu.
— Hep birlikte! Son bir kez!
Dördü de ellerini birleştirdi. Sembollerinden çıkan ışık birleşip koca bir mızrağa dönüştü. Mızrak parıldıyordu, kulenin tavanına kadar uzanıyordu.
— Şimdi! diye haykırdılar.
Mızrak yaratığın gözüne saplandığında bütün kuleyi sarsan bir çığlık yükseldi. Siyah gölge dalgalar halinde dağıldı, zincirler paramparça oldu. Yaratık titredi, çatladı ve sonra tamamen yok oldu.
Ardından kulenin içi sessizliğe büründü. Taşlar titremeyi bıraktı, gökyüzünden ilk kez karanlık değil, sabahın ışığı sızdı.
Elif dizlerinin üstüne çöktü, nefes nefese kalmıştı. Derya yanına gelip onu sarıldı. Zeynep kılıcını yere sapladı, başını eğdi. Lara gözlerini göğe dikti, gözlerinden yaşlar süzülüyordu.
Kule fısıldadı:
— Karanlığın kalbi yok oldu. Ama yolunuz bitmedi. Bu sadece başlangıç.

Kızlar yıkılmış kulenin enkazından dışarı adım attığında gözlerine inanamadılar. Dışarıdaki manzara, bildikleri dünyadan tamamen farklıydı. Gökyüzü mor ve turuncunun karışımı, güneşin ışığı altın tozları gibi saçılıyordu. Yerde devasa kristal kayalar yükseliyor, her biri hafif titreşiyor ve sessiz bir melodi yayıyordu. Rüzgâr, yaprakları değil, ışık dalgalarını taşıyordu; adeta doğa değil, enerji akıyordu.
Zeynep ilk adımı attı, ayaklarının altındaki taşlar parladı.
— Burası… bambaşka bir dünya, dedi.
Derya yanına geldi, gözlerini kocaman açmıştı.
— Burası gerçek mi? Yoksa gölge bizi başka bir sınavla mı karşılaştırıyor?
Lara gülümsedi, ama yüzünde hâlâ savaşın izleri vardı.
— Hiçbir sınav burada bitmez. Ama en azından… ayaktayız. Birlikte.
Elif derin bir nefes aldı.
— Kuleyi yendik, ama burası yeni bir başlangıç. Burada neyle karşılaşacağımızı bilmiyoruz.
İlerlerken karşılarına, kristallerin arasında asılı duran devasa bir kapı çıktı. Kapının üzerinde eski yazılar vardı, parlayan bir dilde yazılmış:
“Buraya adım atan, karanlığı geride bırakan ve ışığı bulan… kendi kaderini çizecek.”
Zeynep kapıya dokundu, parmağı hafifçe titreşti.
— Demek burası kaderin kapısı.
Derya kapıya bakarken düşünceli bir şekilde fısıldadı:
— Kule sadece bizim sınavımızdı. Bu kapının ardında… belki de gerçek görevimiz başlıyor.
Lara etrafına bakındı. Kristaller arasında hareket eden küçük ışık varlıkları vardı. Onlara bakınca gülümsemeye başladı.
— Bu dünya garip ama güzel. Belki bu, gölgenin bile ulaşamadığı bir yer.
Elif üçüne baktı.
— Biz birlikteyiz. Ve hangi görev gelirse gelsin, üstesinden geleceğiz.
Kapının ortasında hafif bir ışık belirdi ve kapı yavaşça açıldı. İçerisi içe doğru dönüyor, gökyüzü kadar parlak ama gizemli bir boşluğa açılıyordu. Kızlar adım attığında ayağı altındaki zemin kristal gibi parladı ve ayak izleri ışık halkalarına dönüştü.
Zeynep nefesini tuttu.
— Bu… başka bir yol. Bizi daha da yükseğe çıkaracak bir yol.
Derya başını salladı.
— Ve biz artık hazırız. Kuleyi yendik, gölgeleri yendik… artık kendimizi de biliyoruz.
Lara ellerini açtı, rüzgârın getirdiği ışığı hissetti.
— Burası… umutla dolu. Bu diyarda kendimizi yeniden keşfedeceğiz.
Elif gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı.
— Her adım, yeni bir başlangıç olacak. Ve ne olursa olsun, birlikteyiz.
Dört kız ellerini kenetledi, kristal zemin ışıkla parladı ve kapının ardındaki parlak boşluğa adım attılar. Adımlarının her biri yankılandı, ama bu yankı korku değil, güç ve kararlılığın yankısıydı.
Gözleriyle baktıklarında, önlerinde uzanan manzara onları büyüledi: kristal ormanlar, uçan adalar, ışıkla dans eden nehirler… Her şey canlı ve enerjikti. Artık sadece karanlığı yenmiş değillerdi; yeni dünyada kendi kaderlerini çizmeye hazırdılar.
Zeynep gülümsedi:
— Bu bizim hikâyemiz, ve bundan sonrası… tamamen bizim ellerimizde.
Derya başını salladı:
— Ve birlikteyiz. Bu, en büyük güçümüz.
Lara bir an durup geriye baktı, yıkılmış kuleyi düşündü.
— Orası artık geçmişte kaldı. Ama hatırlayacağız. Her sınav bizi buraya getirdi.
Elif, ellerini göğe kaldırdı, kristal ışıkların arasında bir yol işaret etti:
— O zaman yeni yolculuk başlasın. Bu dünya bizim, ama her adımda daha fazlasını keşfedeceğiz.
Ve dört kız, birlikte, ışık ve umutla dolu bu yeni diyara adım attılar. Kule geride kalmıştı; gölge yok olmuştu. Ama önlerinde sonsuz bir macera, sonsuz bir keşif vardı.

Dört kız, kristal ormanların arasından ilerlerken yerde hafif bir titreşim hissettiler. Ayaklarının altındaki kristaller ışıkla titriyordu ve her adımda farklı bir melodi yankılanıyordu. Hava öylesine yoğun bir enerjiyle doluydu ki, nefes almak bile bazen zorlaşıyordu.
Bir anda ağaçların arasından devasa kanatlı bir yaratık çıktı. Boyu üç katlı bir ev kadar uzaktaydı, tüyleri gece kadar siyah ama uçlarında kristal parıltılar taşıyordu. Gözleri mor bir ateş gibi yanıyor, nefesi duman ve ışık karışımı bir bulut yayıyordu.
Zeynep ilk önce geri çekildi ama gözleri kararlıydı.
— Saldırmak yok. Önce ne istediğini anlamalıyız.
Derya yanına geldi:
— Burası bizim sınavımız gibi görünüyor. Ama bu kez güç savaşından ziyade aklımızı kullanmamız gerek.
Lara ellerini açtı, hafifçe ışığı yayarak yaratığa doğru bir enerji dalgası gönderdi. Yaratık durdu, başını eğdi ve düşük bir uğultu çıkardı. Sesleri kelimeye dönüşüyordu:
— Geçmek isteyenler… kalplerini test etmeli…
Elif gözlerini kocaman açtı.
— Bu… iletişim kuruyor. Saldırgan değil, ama bizim niyetimizi ölçüyor.
Yaratık bir adım ileri attı, tüylerinin kristal uçları parladı. Zeynep bir adım öne çıktı:
— Biz sadece burayı keşfetmek istiyoruz. Korkunç ya da tehlikeli değiliz.
Yaratık gözlerini kırptı ve ardından bir ışık halesi yarattı. Bu ışık etraflarını sardığında her biri farklı görüntüler gördü: Zeynep kendi cesaretini, Derya güvenini, Lara umudunu, Elif ise bağlılıklarını görüyordu. Yaratık sessizce bekledi, sanki onların gerçekten saf niyetlerini ölçüyordu.
— Onlar… güvenilir, diye fısıldadı ses. Kızların kulaklarına değil, doğrudan zihinlerine.
Derya gülümsedi:
— O zaman geçebiliriz. Ama burası bir sınav yeri… dikkatli olmalıyız.
Kızlar ileri adım attı ve ormanın derinliklerine girdikçe garip yaratıklarla karşılaşmaya başladılar.
Küçük, ışıklı yaratıklar gökyüzünde süzülüyordu; gövdeleri kuş kadar küçük, ama kanatları gökkuşağı gibi parlıyordu. Dokunmak istediğinizde hafif bir sıcaklık hissi veriyor, kalbinizin ritmini değiştiriyordu.
Bir başka yaratık, taş bir ağaç kütüğünden ani bir şekilde çıkıp yollarını kesti. Görünüşte saldırgan ama aslında sadece sınırlarını koruyordu. Elif sembolünü parlatıp yaratığı durdurdu ve elleriyle bir işaret yaptı: “Biz dostuz.” Yaratık yavaşça geri çekildi, ardından bir ışık patlamasıyla görünmez oldu.
Lara hayranlıkla etrafa baktı:
— Bu dünya… sadece bir savaş alanı değil. Aynı zamanda sınırlar ve sınavlarla dolu bir labirent. Ama burada öğrenebileceğimiz çok şey var.
Zeynep kafasını kaldırdı, gökyüzüne bakarken fısıldadı:
— Her şey enerji ve niyetle ilgili. Kuledeki gölgeyi yendik ama buradaki gizemler… daha karmaşık ve zarif.
Derya bir kristal nehrin kenarına eğildi ve suyun içindeki yansımasına baktı.
— Bu dünya bizi test ediyor ama aynı zamanda bize öğretmeye çalışıyor. Kendi gücümüzü, birbirimize olan bağımızı…
Kızlar ilerledikçe, kristal ağaçların arasından parlayan bir şehir silueti görünmeye başladı. Şehir, yerden yükselen enerji sütunlarıyla parlıyor, uçan platformlarla birbirine bağlanıyordu. Görünüşe göre burada yaşayan yaratıklar, ışık ve enerjiyle bütünleşmiş bir medeniyete sahipti.
Elif nefesini tuttu:
— İşte yeni macera burada başlıyor. Ama bu kez sadece savaş değil, öğrenmek ve anlamak gerek.
Zeynep üçüne baktı:
— Bu yeni diyarda bizi bekleyen her ne olursa olsun, birlikteyiz.
Lara gülümsedi:
— Ve her adımda daha da güçleneceğiz.
Derya başını salladı:
— Kuleyi geride bıraktık, gölgeyi yendik… şimdi sırada bu dünya var.
Kızlar ellerini kenetledi, kristal yolun üzerine adım attılar ve ışıklarla dans eden şehir kapı gibi açıldı. İçerisi hem gizemli hem büyüleyiciydi, ama bilinmezlikle doluydu.
Ve dört arkadaş, yepyeni bir dünyada, keşif ve macera dolu yolculuklarına adım attılar. Artık sadece kendi sınavlarını değil, bu dünyanın sırlarını da çözmek zorundaydılar.

Kızlar şehrin kapısından içeri adım attığında, ilk dikkat çeken şey, gökyüzünde asılı duran devasa bir küreydi. Küre, kendi etrafında dönüyor, yüzeyi sürekli değişiyor ve ışıkla karanlık arasında dalgalanıyordu. Kristal binaların arasından geçen rüzgâr, kürenin enerjisini hissettiriyor, hafif bir uğultu yayıyordu.
Zeynep gökyüzüne baktı:
— Bu… canlı gibi. Sanki bizi izliyor.
Derya başını salladı:
— Ve şunu fark ettim: şehir sakinleri normal değil. Enerjiyle bütünleşmişler. Küreyle bağlantıları var.
Lara etrafa göz attı, bazı yaratıklar sessizce yürüyordu; yarı kristal yarı organik bedenleri, enerji akışını vücutlarında taşıyor ve şehrin ritmine uyuyordu. Ama bazıları… garip davranıyordu. Yavaşça kızlara bakıyor, tüyleri diken diken oluyor, gözleri kızıl parlıyordu.
Elif derin bir nefes aldı:
— Dikkatli olmalıyız. Bu şehir sadece güzellik sunmuyor, aynı zamanda sınav da var.
Tam o anda, küreden bir ışık huzmesi düştü ve zemini aydınlattı. Işık bir portal açtı; portaldan devasa bir gölge silueti çıktı. Şehrin sakinleri korkuyla geri çekildi, bazıları bile uçan platformlara kaçtı.
Zeynep kılıcını çekti:
— İşte ilk gerçek tehlike!
Derya ellerini göğe kaldırdı ve ışık kalkanı oluşturdu:
— Ama bu savaş değil… ilk sınav gibi hissediyorum.
Gölge, şehirdeki enerji akışını emmeye başladı. Her emilen enerjiyle bir yaratık daha çığlık attı ve kontrolünü kaybetti. Şehir yavaş yavaş karanlığa gömülüyordu.
Lara gözlerini kocaman açtı:
— Eğer bunu durduramazsak, sadece biz değil, tüm şehir yok olacak!
Elif sembolünü kaldırdı:
— O zaman birlikte…
Dörtü ellerini birleştirdi, sembollerinden çıkan ışık şehirdeki enerjiyi dengelemeye çalıştı. Gölge ile ışık arasında yoğun bir çekişme başladı. Kızlar sadece fiziksel değil, zihinsel olarak da savaşıyor, birbirlerinin düşüncelerini ve niyetlerini hissetmeye çalışıyordu.
Gölge bir an geri çekildi, ardından devasa pençelerini savurdu. Zeynep hızlıca kılıcını savurdu ve pençeyi kırdı, ama bu sefer zeminden fışkıran kara dikenler ayağına dolandı. Derya hızla onu kurtardı, Lara pençeyi savuşturmak için ışık kökleri gönderdi. Elif ise tüm gücünü toplayıp şehirden yükselen enerjiyle gölgeye karşı bir dalga oluşturdu.
Ama gölge gücünü artırıyordu. Her saldırıda şehirdeki kristal binalardan enerji emiyor ve daha da büyüyordu. Kızlar, artık sadece kendilerini değil, şehri de korumak zorundaydı.
Zeynep nefesini tuttu, gözlerini gökyüzündeki küreye dikti:
— Küre… onun zayıf noktası olabilir.
Derya başını salladı:
— Ama ona ulaşmak için gölgeyi geçmeliyiz.
Lara gülümsedi, elleri parlıyordu:
— O zaman birlikte… bir yol bulacağız.
Elif ise derin bir nefes aldı, kalbinden çıkan ışık sembollere aktı.
— Bu şehir bize bir ders veriyor. Korku ve tehlike her zaman olacak, ama birlikte olursak her şeyi aşabiliriz.
Kızlar gölgeye doğru koştu. Her adımda kristaller parladı, şehir yankılanıyordu. Gökyüzündeki küre ışık saçıyor, gölgeyi hem koruyor hem de güçlendiriyordu.
Ve dört arkadaş, şehrin kalbinde, ilk büyük gizem ve tehlikeyle yüzleşmeye başladı. Bu, sadece bir başlangıçtı; önlerinde çözülmeyi bekleyen sırlar, bilinmezlikler ve mücadeleler vardı.

Gölge, şehirdeki enerji akışını tamamen kontrol altına almaya başlamıştı. Her hamlesiyle binaların kristal duvarları çatlıyor, parlayan yollar karanlığa gömülüyordu. Kızlar, zemin boyunca yayılan kara dikenler arasında dikkatle ilerliyor, birbirlerine destek oluyorlardı.
Zeynep öne çıktı, kılıcını savurdu:
— Küreye ulaşmalıyız! Onu durduramazsak tüm şehir yok olur!
Derya hızlıca etrafı taradı. Gökyüzünden düşen enerji ışıkları, gölgenin pençeleri ve kara dikenler her adımı tehlikeli hale getiriyordu.
— Bu kadar enerji… onu durdurmak için dört kişinin gücü yetmeyebilir. Ama birlikte olursak…
Lara sembolünü yere bastı, kökler siyah dikenleri sardı ve biraz olsun ilerlemelerini sağladı.
— Her adımda birlikteyiz. Dikkatli olalım.
Elif derin bir nefes aldı. Kalbinden yükselen ışık, diğer üç arkadaşının sembollerine aktı. Dördü aynı anda enerji dalgasını gölgeye doğru fırlattı. Gölge dev bir çığlık attı, kara enerji bulutları etrafa saçıldı. Ama küre hâlâ korunuyordu; adeta gölge ile küre arasında görünmez bir bağ vardı.
Zeynep bir an durdu, gözlerini küreye dikti:
— Küre… onun kaynağı. Ona ulaşmalıyız, ama gölgeyi de atlatarak.
Derya hemen yanına geldi:
— Kulede öğrendik, odaklanırsak ve birbirimize bağlı kalırsak… başarabiliriz.
Kızlar ellerini birleştirdi, enerji dalgaları birbirine geçti ve parlayan bir ışık yolunu açtı. Gölge, bu birlikten kaynaklanan gücü hissetti ve geri çekildi. Ama geri çekildiği an, şehrin ortasında devasa bir enerji fırtınası patladı; her şey sarsıldı, kristal binalar titreşti, yolun üzerindeki platformlar sallandı.
Lara bir platformdan diğerine atladı ve Zeynep’in elini tuttu.
— Hızlı olmalıyız, yoksa şehir parçalanacak!
Elif ellerini göğe kaldırdı, tüm kalbinden gelen ışığı sembollerine aktardı. Dalga, gölgenin pençelerini durdurdu, kara dikenleri dağıttı. Gölge öfkeyle çığlık attı ama bu kez kızlar durmadı; her biri gölgenin üzerine odaklandı.
Derya fısıldadı:
— Küreyi yok etmeliyiz ama kontrol altına almak için… birleştirilmiş enerjiyle hareket etmeliyiz.
Zeynep gözlerini kapattı, düşüncelerini tek bir noktada topladı.
— Tamam… birlikte.
Dört kız sembollerini küreye yönlendirdi. Ellerini göğe kaldırdıklarında dört enerji akımı bir mızrak gibi birleşti ve küreye saplandı. Küre bir an ışıldadı, gölge çığlık attı ve şehrin ortasında bir patlama yaşandı. Kristal yollar parçalandı, siyah enerji dağılırken, şehirdeki tüm yaratıklar nefes aldı, enerjileri tekrar dengelendi.
Küre parçalandı, gölgeyi besleyen enerji kesildi. Gölgede son bir çığlık yükseldi ve sonra tamamen yok oldu. Şehir sessizleşti, kristal binalar yeniden parlamaya başladı. Gökyüzü mor-turuncu rengini koruyordu ama artık karanlık ve tehdit yoktu.
Elif nefesini tutarak yere çöktü. Zeynep hemen yanına gelerek onu destekledi.
— Başardık… diye fısıldadı.
Lara etrafa bakarken gözleri parlıyordu:
— Şehir kurtuldu. Ama bunu yalnız yapamadık. Biz birlikte olmasaydık…
Derya ellerini göğe kaldırdı, kristal yolların üzerinde parlayan ışıklarla oynayarak:
— Her sınav bizi daha da güçlendirdi. Artık sadece kendi dünyamızı değil, bu yeni diyarda da dengeyi koruyabiliriz.
Kızlar bir araya gelip ellerini kenetledi. Artık sadece kendi sınavlarını değil, bu yeni dünyanın sırlarını çözmeye, gizemlerini keşfetmeye hazırdılar. Şehir onlara teşekkür ediyor gibi hafif bir melodiyle parlıyordu.
Zeynep gülümsedi:
— Bu sadece başlangıç. Bu şehir, biz ve maceramız… daha yeni başlıyor.
Elif başını salladı:
— Ve artık biliyoruz ki, birlikte olduğumuz sürece hiçbir gölge, hiçbir tehlike bizi yıkamaz.
Kızlar ellerini tekrar sıkıca kenetledi, kristal yolların üzerine adım attılar. Işık ve umutla dolu bu şehirde, yeni maceralar ve keşifler onları bekliyordu.

Kızlar şehrin merkezinden ilerledikçe, her adımda farklı bir sırla karşılaşıyorlardı. Kristal binaların içinden süzülen ışık, yerdeki enerji yollarıyla birleşiyor, sanki şehir kendi hayatını yaşıyordu. Her bina farklı bir melodiyi yankılıyor, bazı melodiler çok yumuşak ve huzur verici, bazılarıysa hafif bir uyarı niteliğindeydi.
Zeynep bir kütüphanenin önünde durdu. Kitaplar havada süzülüyor, kendiliğinden sayfalarını çeviriyordu.
— Bunlar… canlı gibi. Sanki bilgiye ulaşmak için bizden niyet istiyor.
Derya dikkatle baktı:
— Burada her şey enerjiyle bütünleşmiş. Kitaplar sadece yazı değil, bilginin özü. Ona dokunursan… öğreniyorsun.
Lara hafifçe bir kitaba dokundu, sayfalar onun parmaklarından ışık aldı. Gözlerinin önünde kristal harfler dans etmeye başladı ve bir formül gibi gözüküyordu.
— Bu bir tür enerji büyüsü. Burada her şey enerjiyle çalışıyor, sadece fiziksel değil, zihinsel de güçlü olmalıyız.
Elif etrafa bakındı ve yüksek bir platformda bir figür fark etti. Uzun bir cübbesi vardı, cübbesinin uçları kristal toz gibi parlıyor, yüzü ise kapüşonun gölgesindeydi. Yavaşça yaklaşırken bir ses duyuldu:
— Hoş geldiniz, cesur yolcular…
Zeynep adım attı:
— Siz kimsiniz?
Figür, yavaşça başını kaldırdı. Yüzü hâlâ görünmüyordu ama sesi net ve derindi:
— Ben bu şehrin bekçisiyim. Enerjiyi dengede tutan, sırları koruyan. Küreyi yok ettiniz, gölgeyi yendiniz… ama burası daha derin bir bilgelik gerektiriyor.
Derya dikkatle dinledi:
— Yani buradaki görevimiz sadece savaş değil, öğrenmek de…
Figür başını salladı:
— Evet. Buradaki her yaratık, her kristal, her enerji akışı bir sınavdır. Ve bazı sırlar… sadece kalbi temiz olanlar tarafından çözülebilir.
O sırada etraflarında hareket eden yaratıklar fark ettiler. Küçük, ışıklı varlıklar zıp zıp zıplıyor, etrafa enerji dalgaları yayıyor, kızlara bakıyor ama hiçbir zarar vermiyorlardı. Bazıları da yarı kristal, yarı organik devasa yaratıklardı; sakin ve gözlemci, ama her an savunmaya geçebilecek potansiyeldeydi.
Lara heyecanla fısıldadı:
— Bunlar… dost canlısı da olabilir, düşman da… niyetimizi test ediyorlar.
Zeynep gözlerini kırptı:
— O zaman dikkatli olmalıyız. Küreyi yok ettik ama buradaki sırlar çok daha karmaşık.
Bekçi figür bir adım öne çıktı ve ellerini açtı:
— Eğer kalplerinizi ve zekanızı birleştirirseniz, bu şehrin sırlarını çözebilir ve bu dünyada yeni bir denge kurabilirsiniz. Ama unutmayın, her yanlış adım… sadece sizi değil, burayı da tehlikeye atabilir.
Elif nefesini derin aldı:
— Anladık. Artık sadece savaşmak değil, anlamak ve öğrenmek de görevimiz.
Zeynep başını salladı:
— O zaman başlayalım. Bu şehir bizim için bir test değil, aynı zamanda bir öğretmen.
Ve dört kız, ellerini kenetleyerek şehrin derinliklerine doğru ilerledi. Her adımda yeni bir yaratıkla karşılaşıyor, her köşe başka bir gizemi ortaya çıkarıyordu. Bazıları kristal tünellerden geçiyor, bazıları enerji nehirlerini aşmak zorunda kalıyordu.
Derya bir nehrin kenarına geldi:
— Bu nehir sadece su değil… enerjiyle dolu. Eğer ona dokunursak, bizi test edecek.
Lara hafifçe elini nehre soktu; nehir ışıldadı, ama ani bir şekilde dalgalandı. Küçük kristal balıklar fışkırdı, etraflarını sardı ve onların enerji akışını hissettirdi.
Elif gülümsedi:
— Bu şehirde her şey canlı. Sadece gözle değil, kalple de hissetmeliyiz.
Zeynep etrafa bakarken fısıldadı:
— Her adım, her etkileşim… bize yeni bir sır veriyor. Ve biz bunları çözmek için birlikteyiz.
Kızlar ellerini kenetleyip yeni maceraya doğru ilerlediler. Şehir hem güzellik hem tehlike hem de gizemlerle doluydu; her kristal, her yaratık ve her ışık huzmesi onlara bir sır fısıldıyordu.
Ve böylece dört arkadaş, bu büyülü şehirde hem kendi güçlerini keşfederek hem de dünyayı öğrenerek ilerlemeye devam etti.
Yazarın diğer paylaşımları;
Sözümoki Mutlaka Bilinmesi Gerekenler
Uğrunda çok çalıştığın didindiğin ve şimdiki aklım olsa yapmazdım dediğin şey nedir?
X

Daha iyi hizmet verebilmek için sistem içerisinde çerezler (cookies) kullanmaktayız. "Çerez Politikamız" sayfasından daha detaylı bilgilere erişebilirsin.

Anladım, daha iyisini yapmaya devam edin.