Camdan ayakkabısının tekini merdivenlerde unutuyordu az kalsın. Arkasını döndü ve koşa koşa diğer tekini ayağına giydi. Faytonu henüz balkabağına dönüşmemişken bindi hızlıca. Ve kralın şatosundan uzaklaştı. Evine döndüğünde saat tam 12’yi vururken, önce balon kollu mavi tafta elbisesi sonra simli faytonu ve beyaz atları kayboldu bir anda. Camdan ayakkabıları da tuz buz olmuştu kaşla göz arasında. Çok üzülsede yapacak bir şeyi yoktu. Elinde süpürgesi, üzerinde yırtık elbiseleri ile döndü yaşadığı köşke. Tavan arasındaki derme çatma yatağına yattığında nerede hata yaptığını düşünüyordu. Kendinden bir iz bırakmadan kaybettirmişti izini. Perinin sözünü dinlemiş olması iyi mi, yoksa kötü mü oldu bilemiyordu . İçinde ferahlıkla değil, merakla uykuya daldı. Rüyasında gördüğü prens ise söyleniyordu. “Neden geri dönüp aldın camdan ayakkabının tekini” dercesine. Uyandığında kafasına dank etti. Belki camdan ayakkabısının tekini kaybetmemişti fakat, prens’in kendisini bulma ihtimalini kaybetmişti.
Prens onu bir daha aramadı. Çünkü arasa da bulamayacağını biliyordu. Külkedisi ise kaderine boyun eğecek prenses olamayacaktı.
İşte hayat da böyle. Aslında olmadı diye üzüldüğümüz veya geç kaldık diye kaçırdığımızı sandığımız şeylerde fırsata dönüşebilir. Bazen bize olumsuz gelip üzüldüğümüz şeyler iyiliğimize iken, bazen de ayağımıza gelen şansa gereksiz ve erken müdahalelerimiz parlak geleceğimizi olumsuz etkileyebilir. İş ya da aşk hayatı farketmez. Kısmette ne var ise onu yaşarız. Lakin, kader yazımızı yazarken kalemi aslında arada bize de verir. Yani şekillendirmemizi ister bizden aslında. O yüzden ne istediğimize, nasıl istediğimize, ne yaptığımıza ya da ne yapmadığımıza iyi bakmamız gerekir. Saatin 12’yi geçmesi, yetişmeniz gereken yerlere geç kalmanız, bir yerlerde birşeylerinizi unutmanız belki de iyi bir şeydir:) Çok da üzülmeyin ????