Gözlerinde Dünyayı Gördüm, Ruhumun Eksik Parçasını Buldum
Hayat bu... Bir yanın hep eksik kalır. Karanlık herkese çöker ama kimsenin gecesi bir diğerine benzemez. Köyde geçirdiğim o son hafta, Seher hasretiyle kavruluyordum. İçimde dinmeyen bir fırtına, ruhumda ince bir sızıydı. Annem fark etti tabii:
"Bu uzaklara dalışlar hayra alâmet değil oğul! Sevdaysa ne âlâ... Belaysa sabır çek."
Ağlamaklı oldum. Umutsuzluk denizindeki bir sandaldım; "Ana, yol göster!" diyemedim. Seher'in sureti, İdlib'in o yıkık sokakları, bombaların arasında hayat kavgası veren masum yüzler zihnimden silinmiyordu. Sevda kemendi dilimi vurmuştu, boğazım düğümlenmişti. Söyleyemedim, bu yangın sadece bir sevda yangını değildi; insanlığın vicdanında açılan derin bir yaraydı.
Yolculuk: Yüreğin Çağrısı
Vakıftan gelen telefon her şeyi değiştirdi:
"İdlib konvoyu 3 gün sonra yola çıkıyor!"
O an sanki üzerimdeki tüm zincirler kırıldı. Kendimi nasıl İstanbul'a attığımı bilmiyorum. İçimde tarif edilemez bir coşku, bir aidiyet hissi vardı. Bavuluma doldurduğum:
* Yetim çocuklar için kıyafetler: Her bir ilmekte umut, her bir parçada sıcacık bir kucaklama.
* Seher'e gizli hediyeler: Belki küçücük bir teselli, belki de bu acımasız dünyanın içinde filizlenen bir umudun nişanesi.
* Ve delicesine bir umut... Sonsuz bir aşkla beslenen, tükenmek bilmeyen bir umut.
Reyhanlı'da geceyi geçirip dev konvoyla yola koyulduk. Konvoy ilerledikçe, İdlib'e yaklaştıkça yüreğim yerinden çıkacak gibiydi. Her kilometre, bana Seher'e ve o yardıma muhtaç insanlara bir adım daha yaklaştığımı fısıldıyordu. Ama hülyalarla beslediğim İdlib ile gerçek İdlib arasında korkunç bir uçurum vardı! Bombaların vurduğu beton yığınları, çamur içinde direnen insanlar, parçalanmış hayatlar... Buradaki yıkım, acı, çaresizlik geldiğim sebebi unutturacak kadar yıkıcıydı. Zihnimdeki idealize edilmiş İdlib, yerini bir enkaz şehrine bırakmıştı.
Yıkıntılar Arasında: İnsanlığın Çığlığı
İlk durağımız, yerel gazeteci Muhammed Abdulhay'le tanıştığımız, bir binanın bodrumundaki yetimhane oldu. Çocukların ekmekleri taş gibi, suları bulanıktı. Gözlerinde yaşlı bir hüzünle, Muhammed anlatıyordu:
"Buralar yemeğe değil, sahiplenecek komutana muhtaç! Direniyoruz ama... Nizam'ın casusları direnen her sivili öldürüyor."
Adamın sesi titriyordu, gözlerinden akan yaşlar yanaklarında iz bırakıyordu. O an fark ettim: Bu insanlar sadece köle değil, onlar tüm dünyanın gözünde unutulmuş, sessizce ölüme terk edilmişti. Duyduklarım, gördüklerim yüreğimi sıkıştırdı, nefes almakta zorlandım.
Sürpriz: Ruhların Buluşması
Tam bu derin acıların içinde boğulurken, telefonum titredi. Seher'den bir mesaj:
"Burada olduğunu neden söylemedin?"
Şaşkınlıkla cevap yazacaktım ki ikinci mesaj geldi:
"Arkandayım."
Kelimeler boğazımda düğümlendi, ruhum bedenimden fırlayacak gibiydi. Yavaşça döndüm...
Gözlerinde Dünya:
Nikap örtülü yüzünde sadece o buğulu gözler görünüyordu. Binlerce yılın özlemi, binlerce anının acısı ve binlerce umudun ışıltısı vardı o gözlerde. Sicim gibi gözyaşları sel olmuş akıyordu. Benimkiler de öyle... İçimden bir ses, tüm benliğimle koşup sarılmak, "Seni seviyorum! Sana geldim, artık yanındayım!" diye haykırmak istedi. Ama adım atamadım. Sanki görünmez bir duvar, bu kutsal anın mahremiyetini koruyordu. Başını iki yana salladı: "Dur!"
O an anladım: Bu bakışlar; dünyanın bütün hazinelerinden, tüm şaşalı saraylarından, tüm altınlarından kıymetliydi. Çünkü o bakışlarda, insanlığın tüm merhameti, tüm sevgisi, tüm acısı ve tüm umudu birleşmişti.
Sessiz Konuşma: Kaderimizin Şarkısı
Çocukları alıp giderken arkadan baktı. Tek kelime konuşmamıştık ama;
* Gözlerimiz ayların, belki de yüzyılların özlemini anlatmıştı. Sanki ruhlarımız konuşuyordu, bedenlerimiz susmuştu.
* Titreyen dudaklarımız korkuları itiraf etmişti. Geleceğe dair duyduğumuz tüm endişeyi, bu karanlığın içinde nasıl tutunacağımızı fısıldamıştı.
* Durakışımız "Sen benim kaderimsin" demişti. İdlib'in yıkıntıları arasında bulduğum bu cennet, nikabın ardındaki bu gözler, ruhumun kayıp parçasıydı.
O gece uyuyamadım. Düşündüm: Cenab-ı Hak onu, ruhumun eksik parçası olarak yaratmıştı. Nikap ardındaki yüzü hiç görmedim ama... O buğulu gözlerde, tüm varlığımla aradığım cenneti gördüm. O gözler, İdlib'in yıkılmış ama asla teslim olmamış ruhunu, zeytin ağaçlarının yeşil umudunu ve her şeye rağmen devam eden hayatın kutsal nefesini yansıtıyordu.
Nikap
"يا ليتَني كُنتُ نِقابًا على وَجْهٍ
يُخفي جمالاً، ويُظهرُ عينيَّ.
فالعينُ نافذةُ الروحِ، تَحكي قِصصًا
عن عشقٍ أبديٍّ، وعن سِرٍّ فيَّ."
(Ey keşke yüzdeki bir nikap olsaydım,
Güzelliği gizleyip, gözlerimi gösteren.
Çünkü göz ruhun penceresidir, hikayeler anlatır
Ebedi aşktan ve içimdeki sırdan.)