BABAMIN GÖNLÜNDEKİ KORKU
Vasiyetinde bahsettiği yeşil sandığı açtığımda, sanki zaman durdu, nefesim kesildi. İçinden sadece eşyalar değil, annemin ruhu döküldü üzerime; her biri kalbimi sızlatan, dokunaklı birer notaydı. Onu kaybettikten sonra ilk kez bu kadar yakından hissettim varlığını.
* Babamın üniversite notları: Sarıya çalmış kağıtların kenarlarında, annemin düşürdüğü o minicik gülücükler... Sanki o küçücük çizikler, benim hiç göremediğim, ama varlığını iliklerime kadar hissettiğim o ilk aşklarının sessiz tanıklarıydı. Elhamdülillah dedim içimden, onların böylesine saf bir başlangıcı olmuş.
* Benim ilk saç buklem: Bir kâğıda sarılı, üzerinde titrek el yazısıyla "Mislina'nın ilk 17 cm'si" yazılıydı. O minicik bukleye dokunduğumda, annemin beni ilk kucağına aldığı anın sıcaklığını hissettim. O saç teli, sadece bir anı değil, benim için sonsuz bir sevginin ilk dokunuşunu fısıldıyordu.
* En altta, titrek bir el yazısıyla yazılmış, Arapça notlarla dolu yıpranmış bir defter:
Her sayfasında babamın duygu dolu dizeleri, hayatın inişlerini ve çıkışlarını anlatan kısa şiirler vardı. Sanki her harf, bir gözyaşı, her cümle bir tebessümdü. Özellikle bir sayfa dikkatimi çekti: "كلما ضاقت، اتسعت. وكلما أحزنت، أبهجت. أنتِ معجزة." (Her daraldığında genişledin. Her üzüldüğünde sevindirdin. Sen bir mucizesin.) Bu dizeler, bana yazılmıştı. Babamın sesi kulaklarımda yankılandı, ruhuma işledi. Bu defter, onların bana bıraktığı en değerli miras, sevginin hiç bitmeyen bir melodisi gibiydi.
En dibe saklanmış zarf ise beni yerle bir etti. Üzerinde sadece adım yazıyordu, sade ve dokunaklı. Açtığımda, annemin el yazısıyla, son nefesini vermeden, belki de son umuduyla yazdığı o satırlar, kalbimin en derinlerine işledi. Sanki fısıldayarak okuyordum her kelimeyi:
"Kızım,
Bu sandık sen 18 yaşına gelince açılacaktı. Ama hayat bekleyemedi. Şimdi, beni bu satırlarla son kez duy. İçindeki her parça, sen doğmadan önceki aşkımızın kanıtıdır. Bizim aşkımız, bir enkazın içinden yeniden doğan bir filiz gibiydi, her kırık parçanın arasından tutunarak yükseldik. Bu sandıktaki her bir eşya, bu mücadelenin, bu umudun ve her daim fısıldadığımız o 'Elhamdülillah'ın birer nişanesi. Babanın o Arapça notları, ruhunu besleyen, seni hayata bağlayan bir miras. Senin varlığın, tüm bunlardan daha büyük bir mucizeydi, bize bahşedilmiş en güzel armağan... Bu satırları sana yazarken bile, içimdeki huzur, senin yüzünden. Bil ki, seni her zaman, enkazın bile gölgeleyemediği bir aşkla sevdik. Gözlerin hep umutla baksın dünyaya, tıpkı bizim baktığımız gibi. Çünkü aşk, her enkazdan yeniden doğar kızım. Hoşça kal…"
Gözlerimden yaşlar oluk oluk akarken, sandığın derinliğinde babamın neden bu kadar uzun süre sustuğunu anladım. Annemin bu veda mektubunu, ondan ayrılmaya dayanamadığı için vermeye cesaret edememişti. Bu sandık, sadece geçmişi değil, babamın içindeki o tarifsiz acıyı ve sevgiyi de saklıyordu. Her bir parçası, ailemin hikayesinin, onların gözlerinde yeşeren o sonsuz umudun ve zorluklara rağmen hep fısıldadıkları "Elhamdülillah"ın ne kadar güçlü olduğunu anlatıyordu. Anladım ki, bazı destanlar koca kitaplara değil, kırık camlar üstüne yazılan bakışlara ve babamın yüreğinde sakladığı veda mektubu gibi sırlara sığıyordu... Ve benim içimde, şimdi, o büyük sevginin hiç bitmeyen yankısı vardı.