Giriş yap! Hesap oluştur!
Nedir?
Ara
Şifreni mi unuttun?
Satır arsı tutku (8 bölüm) - Sözümoki
14 Mayıs 2018, Pazartesi 22:16 · 660 Okunma

Satır arsı tutku (8 bölüm)

Koşu bandında kendi rekorunu kırmaya çalışırcasına koşuyordu. Nefes alışverişleri düzensizleşmişti. Yılan tıslaması gibi sesler çıkarıyordu arada. Kulağından keman sesleri yayılıyordu. Aklında gri gözler nüksediyordu. Bakışlarında ki duygu karmaşası geçmişinde ki kadına götürüyordu kendisini. Eline dokunduğu an geldi. Soğuk eli avuçlarının arasına almayı istemişti o an. Uzun zamandır hissetmediği duygular gün yüzüne çıkmış kendisine gülümsüyordu sanki. İstem dışı dudaklarından “ Feyza” kelimesi çıktı. Kendisine şaşırıyordu. İlk görüşte aşka inanmamıştı hiçbir zaman. Bir kadının büyüsüne kapılmamıştı. Geçici bir durum olduğunu düşünerek indi koşu bandından. Bahçeye çıktı posta kutusuna baktı. Birçok zarfı eline aldı. Ardından posta kutusunun yanında ki sepetten gazetelerini alarak içeri girdi. Elindekileri masanın üzerine fırlatarak bir üst katta bulunan duşa attı kendisini. Gizem’in “Ailesiyle sorunları var. 4 yıllık ilişkisini bitirdi. Ve hepsini nasıl başardıysa son iki ay içinde başardı. Ve Şuan ona nasıl yardım edeceğimi bilmiyorum. İnatçı bir kızdır. Sorunlarını dile getiren çözüm arayan biri de değildir. Bilmiyorum” cümlesi geçti. Feyza’yı kendisine çeken gücün ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Asi ve bu o kadar sevimli bir kızdı. Rüstem Reis’in mekânında bu güne kadar neden karşılaşmamışlardı ki sanki. Valide sultanın kalp krizi geçirdiği dönemi hatırlamaya çalıştı. 7 aydan fazla bir süre olmuştu. Geçmiş olsuna gittiği dönemde müdahale eden kızdan bahsetmişlerdi. Gerçi adı geçmemişti Feyza’nın. Mimar olmasına karşı tıbbı bilgileri nasıl öğrendiği de ayrı bir meraktı. Acaba Rüstem Reisle tanışmaları nasıl olmuştu. Kafasında ki soruları kovalayarak çıktı duştan. Yatak odasına doğru ilerledi. Bacaklarına seri bir hareketle bir kot üzerine de siyah bir tişört geçirerek en alt kata indi. Mutfağa yönelerek kahve makinesini çalıştırdı. Kahvenin kendisine verdiği kahveyi kupa bardağına boşaltarak plastik bardağı çöpe attı. Elinde ki bardakla salona geçti. Kahvesinden büyük bir yudum alarak gazetesini araladı. Üzerinde bir haftadır çalıştığı köşe yazısına üstün körü bir göz attıktan sonra elindeki gazeteyi fırlattı. Eski günlerini özlediğini fark etti. İki yıldır haber kovalamayı bırakmış gazete de yaşlı amcalar gibi yazı yazdığını düşündü. Masanın üzerinde ki zarflara göz attı. Çoğu bankadan veya hayranlarında geliyordu. Okumadan gazetenin yanına fırlattı zarfları. “Fuat Kepez” ismini fark etti fırlattığı zarfların arasında. Bunca zaman sonra hayalet geri dönmüştü. Yere eğildi. Zarfı parmaklarının arasında gezdirirken içinde ne olacağını düşünmeye başladı. Bunca zaman sonra neden kendisiyle irtibat kurmaya çalışmıştı ki. Üzerinde daha fazla düşünmek istemiyordu. Geçmişte yaşamış olduğu acıları hatırlatmaktan başka anlam ifade etmiyordu zarfın üzerinde ki isim. “Fuat Kepez” dedi dişlerinin arasında her harfi eziyordu. Bir zamanlar güvendiği tek ismi telaffuz edişi midesini bulandırmıştı. “Güvenmiştim sana” dedi.
İsrail ve Filistin arasında süren savaşın etkilerini kamuoyuna duyurmak için gittiği Gazze de yaşadığı olayları düşünmemeye çalışsa da zihni çoktan 1 metre eni 1 metre boyunda ki hücreye gitmişti bile. Askerlerin telsizden konuştuğu iç konuşmaları ele geçirmişti. Gazze’yi bombalama noktalarını ve Filistin de yaşayan birçok insanın tutsak edildiği yerleri anlatan konuşmaları kamuoyuna duyurmak için konuşmaları faksladığı isimin kendisini sattığı an zihninde netti. “ Fuat Kepez” zihninden geçen isim hücre de yankılanıyordu sanki. Gazze ‘ye araştırma yapması ve bilgi toplaması için bizzat genel kordinetör atamıştı. Bunu bilen kişi sayısı bir elin parmakları bile değildi.
Zarfı masaya bıraktı ve ayağa kalktı. Başının döndüğünü hissetti. “ Neden” dedi. Bir Türk savaş muhabirinin esir alındığı ile ilgili hiçbir bilgi sızmamıştı ne basına ne polise. Ölüme mahkûm edilmişti hücre de. İşkencelere maruz kalmıştı. Elinin titremesine engel olmaya çalıştı. Elinde ki kupa bardağını tutmak da zorluk çekiyordu. Gözlerinin önü karardı biran. Kupa bardağının yere düşerken çıkardığı ses kırbaç sesleri kadar keskindi. Komedinin çekmecelerine ulaştı el yordamıyla. Çekmecenin içinde ki hap kutularının üzerinde ki yazıları okuyamıyordu. Gözlerinin çukurlarına karınca dolmuştu sanki. Eline geçirdiği bir kutuyu açmaya çalışıyordu. Kutu parmaklarının arasından yere düştü. Parmaklarının titremesine engel olmak için parmaklarını sıktı. Vücudu üzerine yüktü. Başını bacaklarının arasına aldı. Seslerden kendini korumak istercesine… Hücre de kendini korumak için keşfettiği bir metot idi. 1 den başlayarak saymaya başladı. Zihnini başka bir yöne odaklamak istiyordu. Kendisine tehlikede olmadığını telkin etse de beyni buna isyan ediyordu. Kot pantolonunun cebinde ki telefonu çıkardı zar zor. Tuşları görmese de parmakları rehbere girmiş ve çoktan 4 tuşuna basarak “ G” harfini bulmuştu.
Telefonu kulağına götürdü. Çalıp çalmadığından emin değildi. Sesler birbirine girmişti. Gerçek seslerle beyninin içinde ki sesler çakışıyordu. “ evdeyim” diyebildi. Beyninin içinde ki seslere mi yoksa telefonda kendisine bir şeyler diyen seslere mi cevap verdi emin değildi. Kendini karanlığa teslim etmeden önce tek hatırladığı zarf da ki isimdi.
Gözlerini araladığında bir hastanedeydi. Baş ağrısı hafiflemişti. Gözleri etrafı taradı. Buraya nasıl geldiği hakkında en ufacık bir şey hatırlamıyordu. Yataktan kalmak için doğrulmaya çalışırken kapı açıldı. Göz göze geldiler Gizem ile.
“ kendini yorma dinlenmeye çalış” bir ninni söylermiş gibi yumuşaktı ses tonu.
“nasıl geldim ben buraya” dedi aklı masanın üzerinde ki zarftaydı. Başka hiçbir şey hatırlamıyordu. Gizem’i karşısında görmesine de şaşırmıştı.
Gizem yatağın yanında ki koltuğa oturdu. Buğra’nın gözlerini içine bakarak “ beni aradın. Evde olduğunu söyledin. Hiçbir soruma cevap vermedin ardından telefon kapandı. Telefon kapanmadan önce sesler duydum. Bir şeylerin yolunda gitmediğini düşünerek eve geldim. Kapı ardına kadar açıktı. Etraf dağılmıştı. Seni antre de yatarken buldum. Yol da ambulansı aramıştım ne olur ne olmaz diye. Sana ilk müdahaleyi yaparken ambulans geldi. Hastaneye geldik.”
Buğra sağ elini şakaklarına götürürdü. Şakaklarını ovuşturmaya başladı. Bir şeyler hatırlamak istercesine. Hiç bir şey hatırlamıyordu. “ kapı açık mıydı demiştin dedi.” kapının açık olma ihtimalinin üzerinde durmaya çalışarak. Zarfı düşündü evde bir şeyler döndüğü aşikardı. Ayağa kalkmaya çalışırken Gizem “ ne yapıyorsun dinlenmen gerek”
Buğra gözlerini Gizem’ e dikti. “ hastane polisine ne anlattın”
Gizem şaşkınlıkla karışık korkuyla “ ben hiçbir şey anlatmadım. Zaten hastane polisini harekete geçirecek bir durum yok” – durdu nefes aldı yarım “ yok değil mi?”
Buğra “ eve gitmeden şuan için hiçbir şey söyleyemem eve gitmem lazım” dedi. Ayağa kalktı toparlanmaya çalıştı. Kısa biran başı döndü. Düşmek üzereyken Gizem koltuğunun altına girerek dengesini toparladı. “ izin ver yardım edeyim sana” cümlesiyle kendisini Gizem’e bıraktı.
Hastaneden çıkış işlemlerini Gizem haletti. Hastane otoparkına doğru ilerlerken Gizem “ eve birilerinin girdiğini mi düşünüyorsun?”
Buğra bıkkın bir ses tonuyla “ inan gizem hiçbir şey bilmiyorum. Ve açıkçası bilmek istediğimden de emin değilim. O kadar yorgunum ki” her kelimesinde o kadar samimiydi ki yüz şekli her kelime de biraz daha düşüyordu.
Arabaya geçtiklerinde aralarında bir sessizlik oldu. Düşünmemenin kendisine sağlayacağı üstünlüğü yineliyordu iç sesi kendine. Yanında arabayı kullanan kadına baktı. Neden onca insan varken Gizem’i aramıştı ki. Gizem’i aradığı anı hatırlamaya çalıştı. Birçok anısı silindiği gibi o an da silinmişti zihninde. Hatırlamaya çalışmak sadece acı veriyordu. Beynine söz geçiremediği kontrolü kaybettiğini dile getirmek çaresizleştiriyordu.
Gizem’e çevirdi bakışlarını. Siluetini görebiliyordu gözlerine perde çekilmiş gibiydi. “ Neden seni aradığımı söyledim mi?” dedi. Çaresizliğini dile getirmenin vermiş olduğu hezeyanla.
Gizem Buğra’nın yüz çizgilerinden o anda yaşadıklarını hatırlayamadığını fark etti. Elini Buğra’nın elinin üzerine bırakarak “ biz arkadaş olduk doktordan öte unuttun mu?” dedi.
“ bundan sonra doktorum değil arkadaşım olur musun?” cümlesini hatırladı. Rüstem Reis’in mekânında kahvaltı yaparken gülümsedi kendi kendine. Birkaç saat öncesine kadar yaşadığı anılar silinmesine rağmen birkaç hafta öncesinde yaşadığı anı taptazeydi. Kendisine meydan okuyordu sanki hafızası. Kendisini iyi hissettirdi hatırlamış olduğu kare. Elinin üzerinde ki elin üzerinden kalkmıştı perde. Netleşmişti gözleri. Derin bir nefes aldı. Yaşadığını hissetmek için.
Gizem vites değiştirmek için elini Buğra’nın elinin üzerinden çekti. Buğra’nın bakışları Gizem’in üzerindeydi. Derin bir nefes alarak “ teşekkür ederim Gizem” dedi. Üzerinde gezinen sisten kurtarmıştı kendisini.
Gizem’in dudaklarının kenarında oluşan çukura odaklandı. Gamzesi olduğunu yeni fark etmişti. Huzurlu ve bir o kadar sessiz olan mekân da gezindi ruhu. Başını cama yaslayarak gözlerini kapattı. Göz kapakları zorlanmamıştı bu kez. Kendisine itaat etmişti.

“ Buğra” sesiyle gözlerini araladı. Deliksiz üç gün uyumuş gibi dinçleşmişti. Başını camdan kaldırırken boynunun tutulduğunu hissetti. “ ne kadardır bu vaziyetteyim” dedi. Eli boynuna gitti. Masaj yaparken kendisini izleyen Gizem’e dikti gözlerini.
Gizem “ bir buçuk saat kadar trafik vardı o yüzden biraz geç kaldık.” – durdu- “ bir yarım saat kadar da uyandırıp uyandırmamak arasında ki kararsızlığım sürdü.” Bir sır veriyormuş gibi söylemişti.
Buğra “ uzun zamandır deliksiz bir iki saat uyumamıştım.” Kapıyı açarak dışarı çıktı. Eve baktı kuşbakışı.
Eve doğru ilerlerken bahçeye göz atmayı ihmal etmedi. Kapının duvarında ki tabloya baktı. Ardından tabloya dokunmak üzereyken vazgeçerek arkasında kendisini izleyen Gizem’e döndü. “ kapı ağzına kadar açık demiştin değil mi?”
Gizem başıyla onayladı.
Tabloyu kaldırarak gizli bölmeye elini daldırdı. Şifreyi girdi. Göz tarama testini geçtikten sonra içeri girdi. Gizem’in kendisini takip edip, etmediğine bakmak için arkasına döndü. Gizem’i kapının ağzında görünce “ tam olarak nerde yatıyordum”
Gizem Buğra’nın yanından geçerek salonla koridorun birleştiren kapının yakınına geçti “tam olarak burada. Hatta bacakların koridor da baş kısmın da salonun girişindeydi”
Buğra salona göz attı. Konsolun çaprazında ki masanın üzerine göz attı. Ardından yerde ki gazetelere ve zarfları tek tek göz attı. Etrafını hızlıca taradı “ Allah kahretsin” sesinde ki öfke duvarda yankılanmıştı.
Gizem bir kenara sinmişti. Buğra’nın gözünde ki öfke korkutmuştu kendisini. Dile getirmek istese de Buğra şuan bunu anlamaktan uzaktı.
Masanın etrafına bakındı. Ardından yerde ki kupa bardağının kırıklarına göz attı. Kupa bardağından dökülen kahve gazete ve zarflara yayılmıştı.
Buğra Gizem’i süzdü. “ telefon kapanmadan önce ne gibi sesler duydun. Gürültü gibi miydi yoksa birkaç insan konuşuyor gibi miydi?”
Gizem “ dikkat etmedim” telefona Buğra’nın sessini duyamayınca paniklemiş olduğu ana gitti. Arabasının anahtarını almış hızlı ve seri hareketlerle ofisinden çıkmaya çalışmıştı. O kısa anda telefonda ki seslerin bu denli önemli olduğunu düşünmemişti.
Buğra masanın üzerinde ki zarfı net hatırlıyordu. Üzerinde yazılan ismi de. Zarfı bıraktığı masanın üzerinde gezdirdi parmaklarını. Gazeteleri sepetten aldığı anı hatırlıyordu. Duş çıkısını kahve alışını masaya oturuşunu… Ne olduysa masadayken olmuştu. Zarfın üzerinde yazılan isim hafızasında netti. Fakat ondan sonra her şey bulanıklaşıyordu. Biri eline silgi almıştı ve hafızasında ki o küçük kareyi temizlemişlerdi. Belki de halüsinasyon görmüştü. Belki de zarf zihninin kendisine oynadığı bir oyundu. Öle bir zarf olmamıştı. Her şey yerli yerindeydi.
Başını Gizem’e çevirdi. “ halüsinasyonların gerçekle ayırt edemediğin zamanlar da ki hastalarına hangi tedaviyi uyguluyorsun?” çaresizliğin kol gezdiği bir ses tonuyla.
Zeminde dağılmış zarflar ve gazetelerin arasına bağdaş kurdu. Etrafta gözlerini gezdirirken zarfların birinin üzerinde ayak izi vardı. Halüsilasyon değildi. O zarf gerçekten kendine gönderilmiş olmalıydı. Peki, neden sepetteyken çalınmamıştı. Hesaba katmadığı bir şeyler vardı. Zarf olmasa da evinin aranma ihtimalini düşündü. Belki de kendisini öldürmek için gelmişlerdi. Ya da kaçırmak Gizem’in kendisini yatırılma şeklini anlattığı anı düşündü. Yaşadığı yanılsama değildi.
Ayağa kalktı. Gözlerinde ki canlanmaya şahit olmuştu Gizem.
“hadi gidelim buradan şu tedavi yöntemini şimdilik askıya alalım” az önceki çaresiz çırpınışları esnasında kullandığı cümleleri hatırladı.
Gizem “ nereye gidiyoruz?” canlanmaya eşlik etmeye çalışarak.
Buğra gülümsedi “ hastane ve buradan uzak bir yere” hastane cümlesini kullanırken zihni kendisine bir şey verilip verilmediğini düşündü otomatikman. “ hastanedeyken benden kan alındı mı?”
Gizem “ evet alındı kan değerlerine bakmak için sanırım”
Buğra Gizem’in hastane çıkışı kendisine uzattığı kâğıdı hatırladı. Buruşturup kâğıdı kotun arka cebine tıkmıştı. Arka cebinden kâğıdı çıkardı. Hastanenin telefon numarasını çevirdi. “ ben Buğra Sönmez bugün hastanenizde benimle ilgilenen doktora bağlayabilir misiniz ?” karşı taraf kendini beklemeye almış olacak ki “ hadi çıkalım sana güzel bir öğle yemeği ısmarlayayım.” Gülümsedi göz kırptı ardından. Gizem ile beraber dışarı çıktılar. Arabaya doğru ilerlerken kulağında tuttuğu telefon bağlanmıştı. “ iyi günler doktor bey. Ben Buğra sönmez bugün beni tedavi ettiğiniz sıra kan örneğimi aldığınız değil mi? …evet… Anlıyorum… Sizden bir ricam var… Evet… Kanıma karışan bir madde olup olmadığını da araştırır mısınız? Evet… Peki, ben gün içinde uğrarım yanınıza isim… Peki, iyi günler teşekkür ederim” telefonu kapatarak arabaya bindi.
Gizem “ kanına bir madde mi verildiğini düşünüyorsun?”
Buğra gülümsemeye çalışarak “ mantıklı bir açıklama arıyorum. Bunun için aklıma gelen varsayımlardan bir tanesi”
Gizem “ öğle yemeğimi nerde ısmarlıyorsun bakalım”
Buğra bakışlarını yola dikti. Kendini rahat ve huzurlu hissedebileceği bir mekâna gitmek istiyordu. Zihnine gri gözler belirdi. Belki Gizem’in evindedir hala dedi iç sesi. Bakışlarını Gizem’e çevirerek “ kalabalık olmayan sessiz sakin bir mekâna gitmek en iyisi” – kısa bir nefes aralığı- “ sana gitsek olmaz mı yolda bir markettin önünde alış veriş yaparız ardından yemek yaparım sana senin mutfağında”
Gizem gülümsedi “ benim için fark etmez mutfağımı fazla dağıtma yeter” Buğra’nın evinde rahat olduğunu bilmek hoşuna gitmişti.
Buğra arabayı sola kırdı. Gaza yüklenirken “ teşekkür ederim Gizem her şey için” Gizem’in kendisi için neler yaptığını düşündü. Son zamanlarında kendisine ne kadar destek olduğunu, hastane de kendisi baygınken kendisiyle ilgilenmesi ve son olarak evinin kapılarını kendisine açmasını… Feyza’yı görmek kendisine iyi gelecekti. Eğlenceli ve bir o kadar sempatik idi. Düşüncelerinde ağırlık olarak neden Feyza’nın olduğunu umursamadı.
Gizem’in evinin önünde ki hareketler dikkatini çekmişti. Arabayı durdurdu hızlıca. Feyza’nın kolunu çekiştiren erkeğe baktı. Erkeğin davranış şekli sert olsa da Feyza’yı incitmemeye gayret gösterir gibiydi.
Arabadan indi. Gizem kendisinden önce inmiş Feyza’nın yanına gitmişti bile. Feyza’nın gözlerinde ki öfke çok net okunuyordu. Yanlarına yaklaştığında Feyza’nın “ defol git buradan” sesini duydu.
Gizem “ Feyza lütfen biraz sakin olur musun yukarıya çıkalım konuşalım”
Feyza “ benim bu adamla konuşacak hiçbir şeyim yok. Sen evine davet ediyorsan ben gidiyorum iyi günler” diyerek az önce kendisini kolundan çekiştiren adamı iterek caddeye doğru birkaç adım attı.
“ bana bir açıklama yapmak zorundasın” dedi tartıştığı adam.
Kendisini izleyen Buğra’ya baktı gülümsedi “ oradan nasıl görünüyor burası”
Buğra gülümsemesine eşlik ederek “ fena değil. Daha iyilerini de gördüm ama” dedi. Gizem ile Feyza’nın atışmalarına bir gönderme yaparak.
Feyza Buğra’ya yaklaştı. Kulağına fısıldarcasına “ beni bu ortamdan uzaklaştırabilir misin?”
Buğra gözlerini Feyza’nın gözlerine dikti. Gözleriyle onayladı ardından az önce yol ortasında bıraktığı arabaya doğru ilerlerken kendisine atılan yumrukla sarsıldı.
“beni bu adamla mı aldatıyorsun”
Buğra yumruğun geldiği yöne doğru baktı. Gözleri dönmüş olan adama zorluk çıkartmak istememişti ikinci yumruğu atmak üzereyken Buğra karşısında ki öfkeli adamın kolunu tuttu sert bir şekilde. Kolu bükerek sırt kısmına çevirdi. arabaya doğru itti adamı. Gözlerini birkaç adım uzaklıktaki Feyza’ya dikerek “ bana ne olduğunu anlatacak mısın?
Feyza “ inan bende bilmiyorum. Önemsiz bir böcek için günümü zehir etmenin bir anlamı yok. Bu arada canım balık istiyor.” Umursamaz ve soğuk bir ifade ile çıkmıştı ağzından cümleler. Ardından arabanın kapısını açıp içeri girdi.
Buğra adamın gözlerine baktı sinirden kudurmuş gibiydi. Feyza’nın söylemiş olduğu sözlerin adamı hezeyanlara soktuğu aşikârdı. Arabaya ittiği adamı bıraktı. Bir şeyler söyleme gereksinimi duymamıştı adama. Arabaya geçti. Kontağı çalıştırarak sinyal yaktı. Sağa doğru dönerken Gizem ile göz göze geldi. Gözleri ile selam vererek ilerledi.
Sessizlik arabanın içinde kol geziyordu. Dikiz aynasından yanında oturan kadını inceliyordu. Hiçbir duygu yoktu gözlerinde. Bakışlarını tek bir noktaya dikmişti.
Buğra “ nereye gidiyoruz” farklı bir konu açmaya Feyza’yı konuşturmayı istiyordu.
Feyza bakışlarını Buğra’ya çevirdi. Gözlerinin içi gülmüştü. “ bence bir yerde durmalısın. Gideceğimiz yeri sonra düşünürüz”
Buğra ara sokağa saptı. Uygun bir nerde durarak “ konuşmamız için durmamız gerekmiyordu ama senin dediğin gibi olsun”
Feyza gülümseyerek çantasını açtı. Asetonunu çıkardı. Diz kapaklarını örten eteğinin pilesini söktü ardından eteğin pilesinin üzerine asetonunu döktü. “ Gözlerini kapat bakalım aseton gözüne kaçmasın.”
Buğra Feyza’nın yaptıklarına bir anlam verememişti. Feyza’nın kendisine yaklaştığını görünce gözlerini kapattı. Elinde ki asetonlu bezi kaşının üzerine bastırınca canının acıdığını hissederek dişlerini sıktı.
Gözlerini açtığında feyzanın çantasından yara bandı çıkardığını gördü. Ardından arabanın dikiz aynasından kendisine baktı. kaşının patlamış olduğunu şimdi fark ediyordu.
Feyza “ biraz bana yaklaşmayı düşünmüyor musun?”
Buğra gülümsedi. “ sana yakınlaşmamdan tedirgin olursun diye düşünmüştüm.”
Feyza elinde ki yara bandını kendisine bir nefes kalacak kadar yaklaşan Buğra’nın kaşına yapıştırırken “ sana ders olsun etrafında cereyan eden kavgalarda yumruğun hangi yönden eseceğine dikkat edersin bundan sonra”
Buğra “ Kimdi o adam? Yumruğu ben yediğime göre bunu öğrenmeye hakkım var. Hem o kişi kimse kendisini benle aldattığını düşünüyor”
Feyza “ sevgilimdi bir zamanlar sonra ayrıldım ondan. Yeterince açık mı?” gülümsedi. hadi şu yemeği yiyelim.
Buğra Feyza’nın gözlerine baktı. aralarında bir nefeslik mesafe olsa da Feyza’nın gözleri uzaktı kendisinden.
“seviyor muydun o adamı”
Feyza “ bu kadar soru sorman mesleğinin özelliği mi?”
“ merak. Lütfen söyler misin seviyor muydun o adamı”
Feyza elini Buğra’nın kaşının üzerinde gezdirdi. “ sana yumruk atan beni kolumdan hırpalan adamı sevmiyorum. Ama geçmişimiz uzundu. Bana evlenmeyi düşünmeyi başarmış tek erkekti. Gerçi sonra bunu düşündüğüm için kendimden nefret ettiren erkek de aynı kişiydi ya neyse kapatalım bu konuyu.”
Buğra Feyza’nın gözlerinde ilk kez hayal kırıklığını gördü. Elini Feyza’nın kalbine götürdü. “ birini sevmeden parmağına geçireceğin yüzük senin esaretin olurdu zaten belli mi olur belki bir başkası hem ruhunu hem kalbini hem ömrünü sana adar.”
Feyza “ çok hayalperestsin.” - “ erkeklerin her biri Don juan olmuştur. Aşkı sevgiyi ve evlenme vaadleriyle süsleyen.”
Buğra “ Don juan ismi mecazi olarak zampara olarak kullanılır küçük hanım. Zampara bir adamın aşkı da mecazidir zaten.”
Feyza “ bu kadar edebiyat yeter diyorsun yani. Yemeğe mi çıkıyorduk.”
Buğra “ elini kalbinin üzerinde gezdirdi. Umarım seni hayal kırıklığına uğratmam”
Feyza “ çok büyük beklentilerim yok zaten ardı önü bir yemek bak şurda ki yere gidebiliriz.”
Buğra başını Feyza’nın gösterdiği yere çevirdi. Seyyar bir tezgahta lahmacun satan adamı gösteriyordu.
Buğra gülümseyerek “ balık yiyeceğimizi sanıyordum.”
Feyza “ umduğunu değil gördüğünü demiş atalar”
Buğra arabayı çalıştırarak “ o atasözü öle değildi sanırsam”
İkisi de gülmüştü. Arabayı tezgâhın ilerisine park ederek arabadan indiler. Feyza tabureye oturduğunda Buğra üzerinde ki ceketi çıkarak Feyza’nın bacaklarına örttü. Ardından kulağına eğilerek “ ara sokaktayız buranın nasıl bir sokak olduğunu bilmiyorum. Diğer kaşım şimdilik sağlam kalsın”
Feyza gülümseyerek “ dikkat et o zaman kendine.”
Başlarında bir adam belirmişti. “ buraya aşna fişne yapmaya mı geldiniz edebinizle yemek yemeğe mi geldiniz siz”
Feyza “ yemek yemeğe geldik usta. Yanımda ki muhallebi çocuğu da ne yiyeceğini bilmiyor bana soruyor işte idare et. Sen bize yedişer tane bol acılı lahmacun getir hele yanında da acılı şalgam suyu olsun. Usta elinden de biber turşusuyla karışık bir salata da yenir yani.”
“Eyvallah kızım. Soğan olsun mu içinde salatanın.”
Feyza “ usta soğansız salata buruşuk kadına benzer bilmez misin?”
Adam bir kahkaha attı “ heyt be. Yanında ki soğan erkeğinden daha delikanlısın sen nerelisin bakalım”
Feyza “ Diyarbakırlıyım amca ben. İşte sosyete bir adamla evlenince böle olduk bugün de evlilik yıl dönümümüz tutturdu 5 yıldızlı bir otel restoranında yiyelim diye. Ben de aldım buraya geldim yeter mıy mıy adamların mekânında gıy gıy müzikler dinlemekten bıktım”
Adam bir kahkaha attı “ aferin kızım özünü kaybetmemişin sen ne kadar yerseniz yiyin hesabınız benden kaç yıllık evlisiniz var mı çocuk”
Feyza “ daha yeni evli sayılırız bir yılı doldurduk iki aylık da hamileyim amca”
Adam “ yanında ki de göründüğü kadar sümsük değilmiş aferim; ben siparişlerinizi getireyim” diyerek yanlarından ayrıldı.
Buğra Feyza ile adamın konuşmalarını şaşkınlıkla izlemişti. Adam yanlarından ayrıldıktan sonra “ bunu her zaman yapar mısın?”
Feyza “ neyi yapar mıyım?”
Buğra “ adam ile yakınlaşmak için bir sürü yalan söyledin. Ya adam Kürtçe bir şeyler sorsaydı?”
Feyza “ bende cevap verirdim. Fena mı oldu bak hesabı bedavaya getirdik.” Gülümsedi.
Buğra da gülümsedi. “ soğansız salata buruşuk kadına benziyor demek”
Feyza “ ilk duyduğumda benim de komiğime gitmişti.”
Adam siparişleri getirdi. “ al kızım sana acı pul biber de getirdim yiyesin canın acı istiyor herhal”
Feyza “ eyvallah amcacım evet canım bu sıralar çok acı çekiyor”
Adam “ acı eydir kızım can boğazdan gelir ye kızım ye.”
Feyza elini salaya daldırdı lahmacunun üzerine salatayı paralel bir şekilde koydu. Üzerine pul biberi ekeleyerek sardı lahmacunu ve afiyetle yerken “ hadi aşkım sende yap bu böle yenir değil mi amca”
“damat nereli kızım”
“ah amca ah İstanbullu bu da yetmezmiş gibi gâvurun memleketlerinde mastır mı necik ondan yapmış.”
Adam “ sen bu muhallebi çocuğunu adam edersin kızım hadi size afiyet olsun. Evlilik yılınız madem ikiniz konuşun cilveleşin bende müşterilere bakim bir şey istersen seslen hanım kızım”
Feyza “ eyvallah amcacım”
Buğra “ senden korkulur”
Feyza elinde sarmış olduğu lahmacunu Buğra’ya uzatarak “ ısırsana gerçekten böle çok daha güzel”
Buğra Feyza’nın lahmacunundan ısırdı. Gerçekten de tadı farklıydı. Feyza sana da yapmamı ister misin bir tane benimki gibi.”
Buğra “ gerek yok ben yaparım” diyerek elini salatanın içine soktu. Lahmacunu sararken “ seninle vakit çok eğlenceli geçiyor hiçbir insan yanında sıkılmaz”
Feyza “ bana soytarı mı diyorsun yani.”
Buğra “ hayır aşkım hiç öle bir şey der miyim? Çocuğumun annesine, eşime ayıp ediyorsun”
Feyza bir kahkaha attı. “ amca yok artık biz bizeyiz.”
Buğra “ gelir filan ben önlemimizi alayım ne olur ne olmaz”
Önlerinde ki yemeğe daldılar. Feyza son lokmasını zar zor yutarak yedi tane isteyerek abartmışım ya.
Buğra yemiş olduğu 6 lahmacun kâfi gelerek bırakmıştı. Feyza’nın dikkatini tabakta ki lahmacun çekti. “ ye sen o son lahmacunu amcaya hakaret olur sevmediniz mi der “
Buğra “ tıka basa yedim zaten.”
Feyza” benim halimde senden farksız ama sen o son lahmacunu da ye hadi rezil olmayayım amcaya”
Buğra tabaktaki son lahmacunu aldı. Yemek istemese de kendini zorladı. Son lokmayı yutarken midesi bulanıyormuş gibi oldu ama büyük bir yudum acılı şalgam içerek bunu engelledi. Bu sırada Feyza ıslak mendille elini silmiş karnını ovuşturuyordu. Göbeği çıkmıştı.
Buğra gülümsedi “ işte şimdi biraz hamileye benzedin.”
Feyza dudaklarını buruşturarak “ dalga mı geçiyorsun sen benle ya” dedi sinirlenmeye çalışsa da gülümsüyordu.
Tabureden kalkıp seyyar tablanın yanına geldiler. “amcacım ellerine sağlık çok güzel olmuş”
Adam “ afiyet olsun kızım yine bekleriz.”
Feyza “ böle bir lahmacunu başka yerde bulamayız amca mutlaka geliriz.”
Buğra “ borcumuz ne kadar ağabeycim”
Adam bir kahkaha attı “ evlat senin dilin var mıydı ya ben seni dilsiz sanmıştım. Borcunuz filan yok. Sen şu hanım kızımla karnında kini mutlu et yeter.”
Buğra Feyza’nın belinden sarılarak karnını okşadı “ oğlumu” - Feyza’nın boynuna bir öpücük koyarak- “ karımı çok seviyorum zaten sağ ol inceliğiniz için” diyerek seyyar tablanın önünden ayrıldılar.
Feyza “ iki aylık çocukların cinsiyeti olmaz akıllım. Amca sorsaydı hapı yutmuştun.”
Buğra bir kahkaha attı. “ erkek adamın erkek oğlu olur derdim. Tam amcana layık bir sözdü.”
Feyza da bir kahkaha attı. “ haklısın bak orda.”
Arabaya geçtiklerinde Buğra “şimdi ne yapıyoruz.”
Feyza “ beni eve bırak. Zavallı Gizemciğim ihale onda kaldı. Kaan Gizem’i esir almıştır. Umarım Gizem bir yolunu bulup sepetlemiştir. Kızın evini de işgal ettim zaten bir ev bulmam lazım”
“Kaan Gizem de kaldığını biliyor artık olmazsa bende kal bir ev bulana kadar.”
Feyza “ sen iyi alıştın deli kocam gibi davranmaya amca gitti kocalık bitti” dedi kahkahayla.
Buğra “ ben ciddiydim. Gizem bana göçebe yaşadığını ve bir evin dekorasyonunu aldığında o evde yaşadığını söylemişti. Artı Gizem evimin dekorasyonunu değiştirmem gerektiğini düşünüyor. Böylelikle evimde huzur bulacağımı uyku problemimi çözeceğimi söyledi.” Bu cümleyi sarf ederken tek istediği Feyza ile biraz daha fazla vakit geçirmek onu yakından tanımaktı. Bahaneleri umarım Feyza’yı ikna etmeye yeterdi.
Feyza düşünceli bir şekilde “ sen bana iş mi teklif ediyorsun yani.”
Buğra başını bükerek masum bir çocuk gibi “ sakıncası yoksa tabi.”
Feyza gülümsedi. “ iş teklifini Gizem ile konuştuktan sonra cevap vereceğim. Sorun olmaz umarım senin için.”
Buğra gülümsedi. “ tüm işlerini alırken Gizem’e danıştığını bilmiyordum.”
Feyza Buğra’nın gözlerinin içine bakarak “ tehlikeli bir adamsın Buğra Sönmez. Gizem’in anlattıklarına bakılırsa seninle vakit geçirmek intihar eğilimli insanların işi”
Buğra başını öne eğdi. Feyza ile baş başayken almış olduğu tehditleri, geçmiş da yaşamış olduğu kayıpları unutmuştu. Sabah yaşamış olduğu evinde ki olay bile geçmişte ki bir mazi gibiydi. Feyza’nın cümlesi ile kendi dünyasına geri dönmüştü. Az önce söylemiş olduğu cümlelerin kendisi için sadece bir hayal olması geçmişinin hala bugününü ve yarınını esir almasına izin vermekten başka çaresi yoktu. “ özür dilerim az önce düşünmeden yaptığım iş teklifi için” diyiverdi.
Feyza, Buğra’nın önüne eğmiş başını kaldırdı. Gözlerinin içine bakarak “ hayır demedim iş teklifine”
Buğra gözlerini kapatarak “ evet dememen senin için daha hayırlı. Senin yanında biran kendimi kaptırdım almamam gereken kararlar aldım. Gerçekten özür dilerim”
Dudaklarında Feyza’nın dudaklarını hissetti. Gerçek olup olmadığından emin olmak için gözlerini araladı. Dudaklarını dudaklarının üzerine bırakmış hareketsiz duruyordu. Sanki sus dermiş gibi. Buğra dudaklarını aralayarak Feyza’nın dudaklarını kavradı. Dudaklarında ıslaklık hissetmesiyle Feyza’nın kendisini çekmesi bir oldu. Birkaç saniyelik yakınlaşma olsa da Buğra kendisini canlanmış hissediyordu.
Feyza “ arabayı çalıştırsan iyi olacak Gizem merak etmiştir.”
Buğra “ Gizem’in evinden iki sokak ilerdeyiz en fazla 5 dakika sonra Gizem’in evine bırakabilirim seni” dedi. Az önceki yakınlaşmanın tesirinden kurtulmaya çalışarak.
Feyza gülümseyerek “ teşekkür ederim bu arada yemek için”
Buğra “ asıl ben sana teşekkür ederim güzel sohbetin için”
Arabayı çalıştırmış 30 da ilerliyordu. Feyza’nın yanında biraz daha uzun kalabilmek için yavaş ilerliyordu. Çok uzun zamandır arabasını bu denli yavaş kullanmamıştı.
Feyza torpido gözünü açtı. Torpido gözünde ki silahı görünce gülümsedi. “ gazeteciler torpido gözüne genel olarak kartvizitlerini koyarlar diye düşünmüşümdür her zaman”
Buğra torpido gözünü kapattı hızlıca “ kartvizit kullanmayan bir gazeteciyim.” Bakışları Feyza’nın üzerindeydi. Silahı görünce paniklememişti. Aksine gözlerinde aşinalık görmüştü. “ Silahı görmeni istemezdim kusura bakma” dedi vereceği tepkiyi ölçer gibiydi.
Feyza gülümsedi “ bu devirde ruhsatlı silahı olmayan var mı sende”
Buğra bakışlarını Feyza’nın üzerinde toplayarak “ üzerine ruhsatlı silahın olduğunu düşüneceğim nerdeyse” şaşırmış görünüyordu.
Feyza “ yalnız yaşayan, göçebe yaşayan bir insan olduğumu az önce sen söyledin. Olmaması ayıp olur”
“ Konuşmanın yarım kalacak olmasına üzüldüm şuan” diyerek arabayı durdurdu. Gizem’in evinin önüne gelmiş olmamayı istedi.
Feyza “ bir başka zaman ki görüşmemizde devam ederiz. Belli mi olur bir sonraki buluşmamız poligon da olur”
Buğra gülümsedi. “ beni daha ne kadar şaşırtacaksın kestiremiyorum.”
Feyza çantasından telefonunu çıkartarak Buğraya uzattı. “ kartvizit kullanmadığına göre”
Buğra telefonuna uzanarak numarasını girdi. Kaydetmek yerine kendisini aradı. Telefonu çaldığında aramayı meşgule atarak “ aramayı unutursan hatırlatırım arayarak”
Feyza gülümsedi “ iyi akşamlar hasta”

Yazarın diğer paylaşımları;
Sözümoki Mutlaka Bilinmesi Gerekenler
En son neren morardı, neden?
X

Daha iyi hizmet verebilmek için sistem içerisinde çerezler (cookies) kullanmaktayız. "Çerez Politikamız" sayfasından daha detaylı bilgilere erişebilirsin.

Anladım, daha iyisini yapmaya devam edin.