:SEHER'İN SON İBRETİ
(Hastane Koridorlarında Çaresizlik)
Seher'in sararan göz akları ve avuç içlerindeki turuncu lekeler ilk uyarıydı. "Karaciğer yetmezliği" tanısı konduğunda, "Tedavi olacaksın!" diye diretmiştim. Ama o, İdlib'deki o zeytin ağacının kökleri gibi direniyordu:
"Muhammed'im Rabb'im ne zaman çağırırsa giderim. Hastane kokusuyla değil, evimizin duvarına sinen zeytin yağı kokusuyla uyumak istiyorum."
Mislina'nın "Anne neden sarı portakal gibi?" sorusuna, "Güneşi içime çekiyorum kızım," diye gülümsemişti.
(Eve Dönüş ve Son Hazırlıklar)
Taburcu olduğu gün, gizemli bir sandık getirtti. "Bunu sakla. Ben... gidince aç," demişti, o zümrüt gözlerinde derin bir sükunetle. Geceleri artık ağrı kesicilerle uyuyor, ama her şafağa secdeyle uyanıyordu. Bir sabah, "Kızımın saçlarını örmek istiyorum," deyip Mislina'yı dizine çekti. Her örgüye bir dua saklıyordu sanki.
O SON SABAH: SECDEDEKİ HUZUR
Uyandığımda yatağın yarısı soğuktu. "Yine erkenden kalkmış," diye geçirdim içimden. Ama kalbimde tarifsiz bir sıkıntı... Salona ilerlerken titreyen ayaklarım, kapıyı araladığımda dondu.
Seher'im, secdede öyle vakur uyuyordu ki... Alnı serin mermere değmiş, parmakları dua halinde açık, dudaklarında Kur'an'dan bir ayet mırıldanır gibi hafif bir tebessüm. "Seher'im, uyan..." dedim, sesim kısılarak.
Ama uyanmadı. Sonsuzluğa uyanmıştı.
Yanına çöktüm. Bedeni hâlâ ılıktı. Gözyaşlarım, onun kapanmayan göz kapaklarına damlarken, son sözlerini hatırladım: "Allah'a en yakın olduğum an, O'na en uzak kalacağım andır."
VEDA SANDIĞI: TOPRAK KOKULU MİRAS
Definden sonra sandığı açtım. İçindekiler karşısında kalbim yerinden oynadı:
1. Mislina'ya El Yazması Kitap:
"Kızıma Öğütlerim"başlıklı defter. Her sayfası resimli:
- "Kurşun yağarken gülümseyeceksin" yazmış, yanına minik kahve satıcısı çizmiş.
-"Baba'nın bileğindeki teneke halka, aşkın paslanmaz olduğunun ispatıdır"notuyla bilekliğin eskizini yapmış.
- Son sayfada: "Ben gittimse, gökteki en parlak yıldız benim. Dilek tut!"
2. Bana Mektup:
"Sevgilim Muhammed'im,
İdlib'de seninle ilk tanıştığımda, roket sesleri arasında kalbimin atışını duymuştum. Şimdi anlıyorum; o ses, Rabb'imizin 'Gel!' çağrısıydı. Mislina'yı sana emanet ediyorum. Ona her gece zeytin ağacı masalını oku. Unutma: Ölüm, sevdiğinden ayrı düşmektir. Biz asla ayrılmayacağız. Teneke bilekliği kızıma ver. Pası, aşkımızın yıllanmış izidir..."
(Mektubun arkasında kurutulmuş zeytin yaprağı)
3. Hatıralar Kutusu:
- İdlib Üniversitesi'nde okuduğumuz şiirin yırtık sayfası (أحبك أكثر من خوف الموت)
- Mor eşarbın bir köşesi (üzerine kanayan kalp çizilmiş)
- Küçük bir kavanozda Serakib toprağı
MİSLİNA'NIN İLK DİLEĞİ
O gece Mislina'yı balkona çıkardım. Sandıktaki zeytin yaprağını avucuna koydum:
"İşte annenin kokusu."
Kızım gökyüzüne baktı, parmaklarıyla en parlak yıldızı işaret etti:
"Anne! Ben de seni seviyorum! Ölüm korkusundan çook!"
Sonra bana döndü, gözlerindeki zümrüt hüzünle sordu:
"Baba, anne şimdi secdede mi uyuyor?"
BİTMEYEN SECDE
Artık her sabah namazdan sonra, Seher'in o son halini düşünerek bir dakika daha kalıyorum secdede. Alnımı soğuk mermere değdirdiğimde, onun o son tebessümünü hissediyorum. Kim bilir? Belki Rabb'im beni de çağırdığında, tam o en yakın olduğum anda alır. Tıpkı benim zümrüt gözlü Seher'im gibi...