Seher gitti… Ansızın, sessizce, bir sonbahar yaprağı gibi usulca kayıp gitti. Geride, sarsılmış bir yürek ve küçücük elleriyle hayatın ağırlığını taşımaya çalışan bir kız çocuğu bıraktı: Mislina.
Şimdi evde her şey Seher’siz. Onun kahkahalarının çınladığı koridorlar bomboş, mutfakta pişen yemeklerin kokusu artık yok. Mislina, annesinin ayakkabılarını görünce hâlâ “Anne nerede?” diye soruyor. Ben nasıl anlatayım ona, ölümü? Nasıl derim ki, "Bir daha gelmeyecek" diye?
Küçücük yüreğiyle anlamaya çalışıyor. Bazen oyuncak bebeğine sarılıp, "Anne hasta, uyuyor," diye fısıldıyor. Ben ise kelimelerin boğazımda düğümlendiği her an, onun masum bakışlarına tutunuyorum.
Seher gitti… Ama Mislina, bana bıraktığı en kıymetli emanet. Onunla, bir parçası hâlâ aramızda. Belki de ölüm, sevdiğimiz insanları tamamen alıp götürmüyor; sadece bizi, onları hatırlamaya mecbur bırakıyor.