O ilk hafta cehennemi yaşadım. Evin her köşesi onu haykırıyordu. Kahve fincanındaki ruj izi, dolapta asılı hâlâ katlanmamış eşarbı, duvarda duran saati... Hepsi bana ihanet ediyordu. Her sabah gözlerim şiş uyanıyordum. Mislina'nın "Anne neden ağlıyorsun?" diye sorması içimi parçalıyordu.
Beşinci gün, Seher'in kıyafetlerini toplamaya çalıştım. Elime o mor kazağı alır almaz yere çöktüm. Burnuma hâlâ onun kokusu geliyordu. Mislina yanıma oturdu, küçük elleriyle saçlarımı okşadı: "Baba, anne melek oldu değil mi?"
İstanbul Artık Çok Ağırdı
Onuncu gün karar verdim. Bu şehirde kalamazdım. Her sokak başında bir anı, her vapur iskelesinde bekleyiş vardı. Seher'le son kez Galata Köprüsü'nde balık ekmek yemiştik...
Pasaportları çıkarttım. Romanya... Niye Romanya? Çünkü orada hiçbir anımız yoktu. Tertemiz bir sayfa açacaktım Mislina'yla.
**Yeni Bir Hayat İçin Yolculuk**
Valizleri toplarken Mislina'nın çantasına Seher'in fotoğrafını koydum. "Anne de gelecek mi?" diye sordu. "Kalbiyle hep bizimle olacak," diyebildim sadece.
Atatürk Havalimanı'nda son kez arkamıza baktık. İstanbul, Seher'imi alıkoymuştu. Uçağın camından bulutlara bakarken Mislina uyudu. Ben ise gözyaşlarımı içime akıttım.
Bükreş'te İlk Sabah
Yeni evimiz küçük ama aydınlıktı. Mislina pencereden kar tanelerini izliyordu: "Baba, anne melekler buralara da kar yağdırır mı?"
İşte o an anladım; Seher gitti ama sevgisi, Mislina'nın her sorusunda, her gülüşünde yaşayacak. Romanya'da yeni bir hayat kuracağız. Acımızı değil, sevgimizi taşıyarak...
"Gidiyoruz Seher'im... Seni bırakmadan gidiyoruz. Çünkü sen artık her yerde, özellikle kalbimizdesin..."