Kalbime doğan güneşin batışını izlemek gibiydi,
Sessizce sensizliğe mahkûm edilmek.
Ya da gölge tutmak bir yaprağın altında,
Sensizlikte ölüme yakın,
Sessiz ve sâkin bir uykuya dalmak.
Kalbime doğan güneşin batışını izlemek gibiydi,
Sessizce sensizliğe mahkûm edilmek.
Saf bir duyguydu yalnızlık esâsen.
Ne sen varsın o an, ne de kalbime dokunan sesin.
Sâdece düşüncelerin ve anıların,
Hayatı bulduran bu yalnızlığın.
Mor gibi mâsum olmalı insan.
İçi vefâlı, dışı ise fedâkâr olmalı.
Sevdâyı bilmeyen,
Nereden bilsin vefâyı Azizim!
Ne bilsin sadâkati, hayâtı.
Kederi, gamı nereden bilsin sevdâyı bilmeyen.
Bir gün diyebilmek için Azîzim!
Bir gün, onu bulmak gerekiyordu.
En güzeli de çocuklar gibi,
Saf ve en merhametlisinden.
Güneşin tam ortasında kavrulmak için,
Onu bulmak gerekiyordu.
İşte tam bu noktada,
Yalnızlığım girdi araya.
Beni ben yapan yalnızlığım,
Çığlık atmak istedi,
Beni yalnız bırakan bu sessizliğime.
Bir tel ördü sanki o an kalbime.
Çırpınıyorum ama sesim çıkmıyo,
Haykırıyorum ama gözlerim sessiz kalıyo
Sâdece öyle buğulanmış yaşlar akıyor gönlüme.
Aramaktayım,
Ama arayamıyorum bu benliğime.
Alışmış bu gönlüm derin sessizliğe.
Ne yapmalıyım dikenli teller içinde,
Bilemiyorum...