Her şey çabucak gelişmişti. Daha annem ve babamla bile konuşmamıştım... Annem bir nebze olsun anlardı beni, ama babam çok katı bir adamdı. Beni çok severdi ama kendisinden habersiz bir iş yapıldı mı, bir anda o mülayim adamın içinden vahşi bir aslan çıkardı. Bu yaşımda bile çekinirdim babamdan...
Kız kardeşimi aramış, durumu anlatmıştım. "Ben annemi ikna ederim de babamı ne yapacağız bilmiyorum," dedi.
"Ben onu bırakamam. Hayatımda ilk defa kalbim biri için çarpıyor," dedim.
"Allah yardımcın olsun. Ben babamla da konuşmayı deneyeceğim," dedi.
Sabah erkenden mesaj atmıştı Seher: "Uyuyor musun?"
"Hayır, uyumuyorum," dedim.
"Erken gidelim mi? Kampüs sakindi, beraber konuşma fırsatımız olur..."
"Olur, hazırlanayım," dedim.
"Durakta buluşuruz."
Durağa doğru yürüyordum. Etraf çok sıcak ve tozlu, ufukta alabildiğine sis vardı... Bir an İstanbul'u hayal ettim. Çamlıca Tepesi canlanmıştı gözümde... Dalgın dalgın durağa vardım.
"Selâmün aleyküm," dedim.
"Ve aleyküm selâm. Neden bu kadar dalgınsın? Bir şey mi oldu?"
"Bilmiyorum, içimden çıkamadım. Annemle babamla konuşamadım daha. Bir de buraya uyum sağlar mıyım bilemiyorum..."
"Sanırım akşam fazla yüklendim sana. Özür dilerim," dedi.
"Hayır, ondan değil. Ama en azından ailemle konuşmak için fırsat ver bana. Onların duasını alıp öyle bir işe girmek isterim."
Mahçup bir şekilde, "Anlıyorum. Sanırım ben biraz aceleci davrandım," dedi.
"Ben buraya kadar gelmişken seni asla bırakmam. İlk defa otobüste baş başaydık... Rahatça konuşma fırsatımız olmuştu."
Kampüse vardığımızda kütüphaneye geçtik. Beraber aynı masaya oturduk...
"Sana söz veriyorum, günün birinde seninle geleceğim. Ama benim için daha erken..." Beni kaybetme korkusu sarmıştı yüreğini anlaşılan.
"İkimiz nerede mutluysak orası bizim memleketimiz olacak. Sana söz veriyorum, ömrümün sonuna kadar senin istemediğin bir şey için seni zorlamayacağım."
"Teşekkür ederim," dedi, "ama içimde bir korku var. Bir an önce evlenmezsek seni kaybedeceğim diye korkuyorum. Belki gülünç ama bir türlü içimdeki bu vesveseyi durduramıyorum..."
"Söz veriyorum, ailemle konuşur konuşmaz seni istemeye geleceğim." Biraz rahatlar gibi olmuştu.
Çok huzursuzdu o gün; sanki başka bir şey daha rahatsız ediyordu onu. Ama bir türlü açılamıyordu. Biraz zorladıktan sonra: "Hayatımda ilk defa yabancı biriyle oturup konuşuyorum ve bu alışık olmadığım bir durum... İçim rahat değil. Böyle büyüdüm, belki sana komik gelecek ama elimde değil."
"Tamam," dedim, "şimdi anladım."
O derse girmişti. Ben de "bu girdaptan nasıl çıkacaktım?" diye düşünüyordum. Yapmak istediğimle içinde bulunduğum durum çok farklıydı. Selman Hoca girdi içeri: "Selâmünaleyküm!"
"Ve aleyküm selâm, hocam. Hoş geldiniz." Elinde birkaç evrak vardı. "Bunları tercüme eder misiniz, rica etsem?"
"Ne demek, memnuniyetle," dedim. "Oturun."
Osmanlıca bir metindi. "Gaziantep'te geçen bir mahkeme kararıyla ilgili," dedim. "Ben kâğıda döker, size veririm."
"Minnettar kalırım size," dedi. Ha, "bu arada kalacak yer için bir yer baktınız mı?" diye sordu.
"Hayır, hocam. Olaylar çok karışık. Sizin yardımınıza ihtiyacım var..." Ve olayları anlattım.
Derin derin düşündükten sonra: "Tamam, ben hallederim. Hayırlı işlerde acele etmek lâzım. Büyük abisiyle aram iyi, arayıp konuşalım. Bir orta yol buluruz, sen yeter ki niyetini sağlam kıl."
"Allah sizden razı olsun, hocam."
"Allah senden de razı olsun. Ben de buraya bir Türk gelir mi diye yıllarca bekliyordum. Buradan evlen de kaçma!" dedi gülerek. "Kolay gelsin sana. Ben görüşüp haber ederim."
Hayatımda ilk defa işlerim çok seri ve rayında gidiyordu. Çok sevinmiştim; dört gözle Seher'in çıkmasını bekliyordum. Dışarıda, dersten çıkar çıkmaz yanıma geldi. Ben de Selman Hoca'yla konuştuğumu, onun da seve seve yardımcı olacağını söylediğimi anlattım.
Bir an, ayağıma çivi batmışçasına bir acı hissettim. Yine ayağıma basmıştı! "Canımı acıtmak sana zevk mi veriyor?" dedim.
"O nasıl söz? Senin için ölürüm ama... Evlenene kadar benden daha çok dayak yiyeceksin! Ne yapayım, sana dokunamıyorum, en kolayı bu oluyor," dedi.
Gülüyordu. Mutluydu. Ve o gülünce dünya apayrı bir hâl alıyordu. Saatlerce onu seyretsem doyamazdım.
"Akşamı iple çekeceğim," dedi.
"Dua edelim, işler rayında gitsin. Yoksa seni kaçırırım!"
"Sen eşkıya mısın? Beni neden kaçırıyorsun? Benim ayaklarım var, ben koşar gelirim kendim!"
O yanımda oldu mu içim ayrı bir huzurla doluyordu. Sonra otobüse bindik. Beraber. Ona doğru yönelen her bakışa ayar oluyordum. Durakta indik. Beraber bana etrafı tanıtıyor; sokak isimlerini tek tek okuyor, anlamlarını söylüyordu. Evlerine yakın bir yerde bıraktım onu ve kampa döndüm.
İşte gün benim için yeni başlıyordu: Annem ve babamla konuşmam gerekiyordu... Yüreğimde bin bir türlü duyguyla, her adımı ağırlaşarak kampa döndüm. İdlib'in sıcak ve tozlu havası bile ruhumdaki fırtınayı dindiremiyordu. Bir yanda Seher'in "kabul olunmuş duam" deyişi, diğer yanda babamın öfkesiyle yüzleşme korkusu... İstanbul'un yeşillikleri, Çamlıca'nın serin rüzgarı bir anlığına içimde bir özlem uyandırsa da, Seher'in gözlerindeki o masum korku, tüm tereddütlerimi silip süpürüyordu. Onu kaybetme düşüncesi bile beni derinden yaralıyordu. Bu yıkık dökük şehirde, her şeye rağmen büyüyen aşkımız, beni bambaşka bir dünyanın içine çekmişti. Şimdiye dek bildiğim, yaşadığım her şey, onunla birlikteyken anlamsızlaşıyordu. Kalbimdeki bu yangın, babamın öfkesinden daha büyüktü. Ne olursa olsun, onu bırakmayacaktım.
قصيدةٌ لِمَن أحببتُ في إدلب
يا سِحرَ إدلبَ، في عَيْنَيكِ أرى الوَطنَ،
رَغمَ الرُّكامِ، يَنبُضُ فيكِ زَهرُ الحُسنِ.
خَوفي يُساوِرُني، يا أُمَّتي، يا أَبي،
كَيْفَ أُخبرُكمْ عن قَلبي، عن هذا الحُبِّ؟!
وَحدي في هذا اللَّيلِ، والشَّوقُ يَكتُبُني،
حَبيبَتي، أنتِ النَّبضُ الذي يُحييني.
كُلُّ خَطوةٍ نَحوَكِ، قَدَرٌ وُهِبَ لي،
فِي سَبيلِكِ، أَرخصتُ كُلَّ شيءٍ غَالي.
دَعواتُ أُمِّي، وقَلْبُ أَبِي القاسي،
بَينَهُما أُصارِعُ، وَحُبُّكِ في رَأسي.
أخشى الفِراقَ، كَخَوفِ الطِّفْلِ في الظُّلَمِ،
أخشى أنْ تَمْضي، كَطَيْرٍ في السَّماءِ، لمْ يَعُدْ.
يا مَن لَمَسَتْ روحي بِدُونِ لَمسِ يَدٍ،
يا قِصَّةَ عِشقٍ كُتِبَتْ بِدَمْعِ الوَجْهِ.
هذا القَدرُ جَمَعَنا، في مَوتٍ وحَياةٍ،
إدلبُ شَاهِدَةٌ، على حُبٍّ لا يَموتُ أَبَدًا.
(Ey İdlib'in büyüsü, gözlerinde vatanı görüyorum,
Yıkıntılara rağmen, sende güzellik çiçeği yeşeriyor.
Korkum beni sarar, ey annem, ey babam,
Size kalbimden, bu aşktan nasıl bahsederim?!
Bu gecede yalnızım, özlem beni yazıyor,
Sevgilim, sen beni yaşatan nabızsın.
Sana doğru her adım, bana bahşedilmiş bir kader,
Senin uğruna, her değerli şeyi feda ettim.
Annemin duaları, ve babamın katı kalbi,
İkisi arasında mücadele ediyorum, ve aşkın başımda.
Ayrılıktan korkarım, karanlıktaki çocuğun korkusu gibi,
Korkarım ki gidersin, semada bir kuş gibi, dönmeyeceksin.
Ey el değmeden ruhuma dokunan,
Ey yüzün gözyaşlarıyla yazılmış bir aşk hikayesi.
Bu kader bizi birleştirdi, ölümde ve hayatta,
İdlib şahittir, asla ölmeyecek bir aşka.)