Bahçemdeki meşe ağacının dalları, alacakaranlıkta gümüşi bir tül gibi sallanıyordu. Ay ışığı, zakkumun beyaz çiçeklerine değdiğinde, annemin gençlik fotoğraflarındaki parıltıyı hatırlattı bana. Torunum Lina, dizlerimin dibine çömeldi. Minik parmağıyla Arapça harfleri izliyordu:
"Büyükanne, bu 'elif' niye yalnız duruyor?"
Yağmur Sonrası
Sabah yağmuru, toprağa düşen zambak yapraklarını ıslatmıştı. Her damla, babamın hastane odasında son nefesini verirken parlayan alnını anımsatıyordu. Bahçe duvarına asılı pirinç levhayı okşadım:
"Burada iki aşk büyür:
Biri kökleriyle geçmişe, diğeri dallarıyla geleceğe uzanır."