Giriş yap! Hesap oluştur!
Nedir?
Ara
Şifreni mi unuttun?
Karanlığım Ol 16.Bölüm - Sözümoki
27 Şubat 2022, Pazar 17:16 · 254 Okunma

Karanlığım Ol 16.Bölüm

Su, tezgahın üzerinde duran pastayı dikkatlice kontrol etti. Pasta sevmeyen bir adama pasta yapmak anlamsızdı ancak ablasının emri böyleydi.

Zaten kendisi de pasta yapmayı çok seviyordu. Gününün çoğu burada geçiyordu.

"Anneciğim şimdiden uyarayım çok sinirli bir amcan olacak. Umarım baba tarafına çekmezsin." Gülerek karnını okşadı.

"Babacığım umarım baba tarafına çekersin. Sonuçta sen bir Karahan'sın." Diyerek Su'nun beline sarıldı.

Su irkilerek Bera'ya baktı.

"Ödüm patladı Bera! Neden sessiz sessiz geliyorsun?"

"Sen beni neden geceleri sessiz sessiz öpüyorsun?" yüzüne sinsi bir gülümseme yerleştirip karısına baktı.

Su öksürerek Bera'nın kollarından ayrıldı.

"Hadi al pastayı da çıkalım. Geç kalırsak ablam beni parçalar.

"Yemin ederim yengemden korktuğum kadar abimden korkmuyorum ya. Yediğim tokat hala yanağımda." Gülerek pastayı aldı.

"Kıyamam ben sana. Söyleyeyim de bir daha vursun." Uzanıp yanağını öptü. Onunla didişmeyi seviyordu.

"İstemez güzelim istemez. Canımı seviyorum. Ama seni daha çok." Uzanıp saçlarını öptü.

Ben bu adamla ne yapacağım diye geçirdi içinden Su. Hala çocukken nasıl bebek bakacağını da düşünmeden edemedi...



Alpaslan takım elbisesini giyip odadan çıktı. Bahçeye adımlayıp adamlarına eli ile işaret verdi.

"Köpekleri getirin ziyafet var." Diyerek arka bahçede bulunan deponun en alt katına ilerledi. Eksi ikiye...

Her gün belirli bir saatte buraya geliyor yorulana kadar Vasili'yi dövüyordu.

Vasili yüzünde kurumuş kanlarla kafasını kaldırıp Gurur'a baktı. Saatinin geldiğini anladı. Derin bir nefes alıp arkasına yaslandı.

"Evet Vasiliiii..." diyerek Vasili'nin etrafında gezinmeye başladı.

"Bugün çok güzel bir gün çünkü siktirip gidiyorsun orospu çocuğu!" Eline silahını alıp Vasili'nin önüne oturdu.

"Tabii beni pek anlamıyorsun. Sikimde de değil açıkçası." Diyerek silahı Vasili'nin şakağına dayadı.

"Abi getirdik seninkileri." Diyerek köpeklerin tasmasını biraz daha gevşetti.

Gurur oturduğu yerden kalkıp silahını beline koydu.

"Afiyet olsun kızlarım." Köpeklerin tasmasını çıkarıp Vasili'nin üzerine atlamalarını izledi.

Vasili çığlık attıkça Gurur oğlundan ayrı kaldığı yılların acısını çıkarıyordu. Canını canıyla almak isterken şimdi canından olmuştu piç kurusu...

Alparslan Nil'den gelen mesaj ile eve girip Gül'ü giydirmiş, arabaya bindirmişti. Ardından Nadya ile Asil de binince sürmeye başladı.

"Babacığım nereye gidiyoruz? Hani bugün de evde olacaktık." Elindeki bebeği üzgünce kenarı bırakıp Asil'in elini tuttu.

"Anan rahat duramamış kızım onu almaya gidiyoruz." Uzanıp radyoyu açtı.

Çalan şarkı ile dikiz aynasından kızına ve oğluna baktı.

"Geçen gün sana öğrettiğim şarkısı hatırlıyor musun nankör kedi?"

"AÇ SESİ DADDYYY." Heyecanla oturduğu yerde kıpırdamaya başladı. Asil de meraklı gözlerle babasını ve kardeşini izliyordu.

Alparslan gülerek radyonun sesini biraz daha açtı.

"Ben ardımda yaş bıraktım."

"Ağlayan bir eş bıraktııım." Gülerek babasını izliyordu.

"Sol yanımı boş bıraktım ey."

"EEYYYY" kahkaha atmaya başlayınca Alparslan 'da gülerek Gül'e bakıyordu.

Her ne kadar 5 yıl bir kayıpları olsa da sanki ilk günden beri beraber gibiydiler. Aralarındaki bağ o kadar kuvvetliydi ki çoktan arayı kapatmışlardı. Şimdi Asille de arayı kapatacaklardı. Sadece biraz daha zamana ihtiyaçları vardı.

"Bunu ezberlediğini annen duymasın sakın."

"Goror nodon kozomo boylo şoylor oğrotoyorson?" saçını kulağının arkasına atarak Nil'in taklidini yaptı.

"Bana bak anasının kızı alırım ayağımın altına." Gizlice gülüyordu. Onu şımartmak istemiyordu.

"Peki dady peki peki..." babasının güldüğünü gülerek kendisi de gülmeye başladı.

Öyle böyle geçen yolculuktan sonra çiftlik evine gelmiş arabayı park edip kucağına gülü aldı. Ardından oğlunun elinden tutup eve girdi.

Girdiği anda ışıklar yanmış, kenarda duran Vedat ve Hilmi konfetileri patlatmışlardı.

Hep bir ağızdan iyi ki doğdun diye bağırdıklarında hepsine hafifçe gülümseyerek karşılık vermişti.

Nil Alparslan'ın yanına gelip yanağını uzunca öptü.

"İyi ki doğduk o zaman yüreğim." Gülerek derinliklerinde kaybolduğu o gözlerine baktı.

"İyi ki doğduk gülüm." Uzanıp önce Nil'in ardından da Nehir'in alnını öptü.

Herkese tek tek sarılıp teşekkür ettiğinde sıra Naz'a gelmişti.

Naz uzanıp kollarını Alparslan'ın boynuna sardı.

"Mutlu yıllar Alparslan Bey." Uzanıp yanağını öpecekken Nil bir hamlede Gurur'u kendine çekti.

Parmak uçlarında yükselip elleriyle yüzünü kavradı.

"Sana en güzel doğum günü hediyesi bu." Diyerek dudaklarını dudaklarına bastırdı.

Alparslan Nil'in bu kıskanç hallerine gülerken bir yandan da öpüşüne karşılık veriyordu.

Müge Naz'ın yanına yaklaşıp derin bir nefes aldı.

"Aşk işte. Yıllar geçse de yürekteki bir türlü geçmiyor. Ee ne demişler serden geçtim ama yardan geçemedim. Alparslan abi de yardan geçememiş belli.

Naz Müge'nin dediklerinin üzerine iyice sinirlenmiş bir hışımla koltuğa oturmuştu. Kim ne derse desin bir gün Karahan olmayı kafasına koymuştu.

Nehir kafasında kocaman kurdele ile salona gelip babasını ve annesini ayırdı.

Herkes onun bu haline gülmeye başladı.

"Baba teyzem sen baban için en iyi hediyesin deyince ben de kendimi hediye paketi yaptım." kollarını babasına uzattı.

Alparslan gülerek kızını kucağına aldı.

"Teyzen doğru demiş gülüm. Sen benim için en güzel hediyesin." Gül'ün yanaklarını öpmeye başladı.

Nil Asil'i kucaklayıp Alparslan'ın Gül'e yaptığı gibi onu öpücüklere boğmaya başladı.

"Hop hediye verme sırası bende." Diyerek elindeki kutuyu uzattı Bera.

"Ne hediyesi bu lan?." Kutuyu alıp açtı. İçinden çıkan oyuncak araba ile gülerek Bera'ya baktı.

"Küçükken hep bana araba alırdın. Ee baktım her hediyeyi de almış bu hainler ben de araba alayım dedim." Gülerek abisine bakıyordu.

"Eve gidince kapıştırırız." Diyerek kollarını kardeşine sardı.

Herkes hediyelerini vermiş, pastalar yenmiş bahçede koyu bir sohbete dalınmıştı.

"Gülüm bir kahve yap da içelim be." Diyerek Nil'in şakağını öptü.

"Yapayım. Hadi kızlar siz de ." eliyle Müge, Gonca ve Su'ya işaret yapıp mutfağa ilerledi.

"Kız kalk biz de gidelim." Naz kalkıp Nadya'nın kolundan tutup Nil'in peşinden ilerledi.

Vedat tedirgin bir biçimde etrafına bakıyordu. Daha fazla dayanamayıp ayaklandı.

"Yavrum nereye?" Hilmi gülerek Vedat'a baktı.

"İşemeye gidiyorum gel beraber olsun." Sabır çekerek ilerledi.

Eve girdiğinde en arkada mutfağa girmek üzere olan Gonca'nın kolundan tutup bulduğu ilk odaya girdi.

Gonca'yı duvarla arasına alıp o aşık olduğu gözlerine baktı.

"Vedat ne yapıyorsun birisi görecek şimdi." Korka korka kollarını Vedat'ın boynuna sardı.

"İlişkimizi gizli saklı yaşamaktan sıkıldım Gonca'm. Neredeyse bir yıl olacak. Geceleri gizlice buluşmak, gündüzleri sadece sana bakmak artık yorucu olmaya başladı." Diyerek dudaklarına bir öpücük kondurdu.

"Ben de herkes bilsin istiyorum ama annem, Alparslan abim çok kızar bize. Annem abilerin deyip duruyor zaten." Bıkkınca bir nefes verdi. Artık Vedat'a doya doya sarılmak, herkesin içinde sevgilim demek istiyordu.

"Bu işi bu akşam hallediyorum itiraz edersen öperim." Gülerek gözlerine baktı.

"Ama..." demesine kalmadan dudaklarını Gonca'nın dudaklarına bastırdı. Gonca da vakit kaybetmeden karşılık verdi.

"GÖRDÜK SİZİ!" Asil ve Gül saklandıkları yerden çıkıp öpüşen Vedat ve Goncaya bakıyorlardı.

"Gül, abiciğim ne işiniz var burada?!" hızlıca Gonca'dan uzaklaştı.

"Gonca ablamı öptün mü abi? Hem de dudaktan!" gülere Vedat'a bakıyordu.

"Gül aklından geçeni sakın ama sakın yapma." İşte şimdi naneyi yemişlerdi. Bu Nil'in kızıydı. Kızını resmen posta güvercini gibi yetiştirmişti.

Gül Asil'in elinden tutarak koşmaya başladı.

"LAN DURUN!" Vedat da peşlerinden koşmaya başladı.

"BABA!" nefes nefese Alparslan'ın önünde durup dizlerine tutundu.

"Söyle gülüm." Diyerek kızının saçlarını okşadı.

"Baba Vedat abim ve Gonca ablam birbirlerini dudaktan öptüler. Annemle sen gibi." Dudaklarını öpücük yapıp Alparslan'a uzattı.

"Lan Veto ne diyor Gül?" kaşlarını çatıp Vedat' a baktı.

Aşka karşı değildi. Kendisi de tabiri caizse sırılsıklam aşıktı ancak aşkının Vedat'ı zayıflatmasını istemiyordu. Gonca'nın da eğitiminden geri kalmasını...

"Doğru abim. Gonca ile bir yıldır sevgiliyiz. " nefesini tutup abisinin ne tepki vereceğine odaklandı.

Alparslan bakışlarını Hilmi'ye çevirdi.

"Hilmi ne diyorsun bu konu hakkında?" gülerek kızını ve oğlunu dizlerine oturttu.

Hilmi bir hışımla ayağa kalktı.

"Demek beni aldattın ha yavrum?! Yazıklar olsun sana verdiğim emeklere! Yazıklar olsun." Diyerek sahte bir şekilde ağlamaya başlamıştı.

"Hilmi Allah rızası için siktir git bak!"

"Beni de öpersen söz giderim." Diyerek dudaklarını Vedat'a uzattı.

Alparslan dahil herkes ikilinin bu hallerine gülüyordu.

"İki dakika ciddi ol lan! Abi benim niyetim ciddi."

"Hilmi ile olan niyetin mi?" Bera da daha fazla dayanamamış olaya dahil olmuştu.

"Çocuğun üzerine gitmeyin de cesaretini toplamışken bir dinleyin." Diyerek kahveleri uzattı Nil.

"Lan hazır kahveler de var gir konuya direkt." Özgür arkasına yaslanıp gözlerini karşısında duran Müge'ye dikti.

Vedat Özgür'ün dediği şey ile hemen Alparslan'ın karşısına oturdu.

"Abi Allah'ın emri pey-" Hilmi eliyle Vedat'ın ağzını kapattı.

"Ulan bari adetlere uy. Bir büyüğünün istemesi lazım yani benim." Boğazını temizleyip kravatını düzeltti.

"Patron Allah'ın emri peygamberin kavliyle kızınız sayılmayan ama yine de kızınız olan Aslı'yı kendime istiyorum." Vedat şoka girmiş bir biçimde Hilmi'ye bakarken herkes kahkaha atıyordu.

"Hani bana istiyordun şerefsiz?!"

"Yavrum ortam uygunken kendimi de aradan çıkartayım dedim." Gülerek kolunu Vedat'ın omzuna koydu.

"Abi Bakma sen buna. Yenge bir şey desene!" bir umut Nil'in gözlerine baktı.

Nil gülerek kahvesini sehpaya bıraktı.

"Bu sefer cidden Allah'ın emri peygamberin kavliyle Gonca'yı Vedat'a istiyorum."

Alparslan arkasına yaslanıp bacağını diğer bacağının üzerine attı.

"Gonca ne diyorsun kızım? İstiyor musun Veto'yu?"

Gonca kafasını yerden kaldırıp utangaç bir şekilde Alparslan'a baktı.

"Sen de uygun görürsen abi." Diyerek iki yanında oturan Su ve Müge'nin ellerini tuttu. Kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu.

"Vermiyorum."

Vedat derin bir nefes verip gülerek Gonca'yı kucakladı.

"Oh be sonunda oh b- ne?" aklı yeni başına gelmişti. Kimse gülmesini durduramıyordu. Türkçe bilmeyen Nadya bile...

"Düğün hazırlıklarına başlayın." Alparslan gülerek arkasına yaslandı. Nil'i kolunun altına alıp karşısında duran elinde büyüttüğü Vedat'a baktı uzun uzun. Mutlu olduğunu görmek Vedat'ın babasına verdiği sözü tuttuğunun kanıtıydı.

Saat iyice geç olmuş herkes odasına çekilmişti. Nil çocukları odalarına yatırıp bahçede oturan Alparslan'ın yanına yerleşti.

"Uyudu mu sıpalar." kolunu Nil'e sarıp aradaki mesafeyi kapattı.

"Uyudular. Hem de Asil Nadya olmadan uyudu biliyor musun." Gülerek Gurur'un gözlerine baktı. Oğlu yavaş yavaş onlara alışıyordu.

"Zamanla anne baba da diyecek gülüm sabır sadece."

Nil kafa sallayarak Gurur'un omzundan kalktı.

"Hediyeni verme zamanı geldi."

Başparmağı ile Nil'in dudağını okşadı.

"Zaten hediyemi almamış mıydım?" yandan bir gülüş işe dudaklarına bakıyordu öpmeye doyamadığı o dudaklarına.

"O sayılmaz. Hadi kalk." Diyerek elinden tutup kaldırdı.

Kısa bir araba yolculuğundan sonra tek katlı bir evin önünde durdular.

"Hediye olarak bana ev mi aldın?" Nil'e doğru dönüp güldü.

"Hee az evin varmış gibi bir tane de ben aldım. La havle." Gülerek arabadan indi.

"La havle demek. Giderek bana benziyorsun gülüm." Arabadan inip Nil'in yanına geldi.

"Bu durumdan şikayetçi olduğum söylenemez." İlerleyip elindeki anahtar ile kapıyı açtı.

İçeriye girip Alparslan'ı da peşinden çekti.

"Anne biz geldik!" diyerek kapıyı kapattı.

"Neriman hanımlar İstanbul'a mı taşındı?" duvarda asılı olan Gül'ün resmine baktı hafif bir tebessüm ile.

Nil tedirgin bir şekilde karşıdan gelen kadına baktı.

"Gelinim hoş geldin."

Alparslan Annesini gördüğü an olduğu yere çakıldı. Şu bir ayda öldü bildiği herkes tek tek karşısına çıkıyordu. Ne yapacağını bilmeden bir Nil'e bir Narin'e baktı.

"Annem, erken gelmişsin kara paşam." Diyerek Alparslan'ın yanına gelip kollarını beline sardı.

"Aklı gidip geliyor, geçmişte yaşıyor hala." Diye fısıldadı Nil.

"İşlerim erken bitti kurban olduğum." Sıkıca sarıldı Narin'e. Hasret kaldığı kokusunu ciğerlerine doldurdu. Yüzünü omzuna gömüp hüngür hüngür ağlamaya başladı.

"Niye ağlıyorsun sen baban mı dövdü yoksa yine. Uyumadım seni bekledim. Yine eve almaz sokakta yatarsın diye bekledim annem." Diyerek daha sıkı sarıldı oğluna.

"O adam yok artık anam meraklanma sen." Önce saçlarına ardından da alnına bir öpücük kondurup Nil'i kolundan tuttu sertçe. Peşinden bahçeye sürükledi.

"KIZIMI SAKLADIN! ANAMI SAKLADIN! DAHA KİM VAR SAKLADIĞIN! SÖYLESENE NE İSTİYORSUN BENDEN!" öfkeyle sarsıyordu aşık olduğu kadını.

"B-ben saklamadım. Onları korudum!" haklıydı. Yine Gül'ü saklamasıyla aynı sebepten saklamıştı annesini de. Düşmanlarının dilinde hep aynı cümle dolanıyordu çünkü. " Seni canınla değil cananınla mahvedeceğiz!"...

"Anamı da benden yıllarca sakladın. Yetmedi mi çektiğim bu acı. Yetmedi mi açtığın yaralar!" ellerini saçlarından geçirip dizleri üzerine çöktü. Öyle bir yıpranmıştı ki artık bedeni de bunca acıyı kaldıramıyordu.

Nil Alparslan'ın önüne oturup elleriyle yüzünü avuçladı.

"Ölmelerindense yaşamalarını tercih ettim Gurur! Her gün mezarlarına gitmektense bir yerlerde nefes almalarını tercih ettim. Ben de her gün göremiyordum. Ama bir gün senin de göreceğin umuduyla yaşıyordum, yaşıyorlardı."

"Yaşıyor Nil, anam yaşıyor..." başını Nil'in dizlerine koydu. Yağan yağmura aldırmıyor gülmek ve ağlamak arasında gidip geliyordu.

"Hala bizi evli sanıyor, hala seni ve Bera'yı çocuk olarak görüyor. O hiçbir acıyı bilmiyor Gurur." Usulca dizinde yatan adamın saçlarını okşadı.

"Başka gizlediğin bir şey varsa söyle. Tam şuan anlat bana sakladıklarını. Anlat ki artık sana güvenebileyim." Yattığı yerden kalkıp Nil'in ceylan gözlerine baktı.

"Bu kadardı. Annemi ve kızımı senin yerine korudum sadece. Artık o görev sende. Yemin diyorum başka gizlediğim bir şey yok. Bundan sonra olmayacak da..." diyerek alnını alnına yasladı.

"Nil..." inanmak, onu affetmek istiyordu.

"Sen bana zehirsin Nil..." diye fısıldadı çaresizce.

Kalbinin ve aklının girdiği bu savaşta kaybetmek istemiyordu.

"Zehrin bile kararı şifa fazlası ölüm yüreğim. Kararında sev beni yeniden..."

Aradıkları tek bir şey vardı, umut. Ufacık bir umut ışığı eskisi gibi olmaya yeterdi onlar için.

Alparslan tüm yaşananları ardında bırakmaya hazırdı artık. Yeniden güvenecekti bu ceylan gözlerin sahibine. Bu sefer aklını değil kalbini dinleyecekti. Aklını dinlese yine gururu kendini belli edecekti çünkü. Yeniden başlamayı kafasına koymuş, bu kadının yaptığı ihanetin ihanet değil de fedakarlık olduğunu anlamıştı.

"Ben o zehri yıllar önce içtim. Varsın ölüm senin bu dudaklarından aksın gülüm." Diyerek dudaklarını Nil'in dudakları ile buluşturdu.

O umut ışığı kendini belli etmişti artık. Onu kullanmak ikisinin elindeydi. Ya destan olacaklardı ya da destan yazacaklardı...

Yazarın diğer paylaşımları;
Sözümoki Mutlaka Bilinmesi Gerekenler
Başına gelen en unutamadığın kaza nasıldı?
X

Daha iyi hizmet verebilmek için sistem içerisinde çerezler (cookies) kullanmaktayız. "Çerez Politikamız" sayfasından daha detaylı bilgilere erişebilirsin.

Anladım, daha iyisini yapmaya devam edin.