Giriş yap! Hesap oluştur!
Nedir?
Ara
Şifreni mi unuttun?
Sonbaharda bir kez, yılda bir kez olsun beni çağırırdı yan - Sözümoki
28 Ekim 2014, Salı 19:54 · 542 Okunma
Sonbaharda bir kez, yılda bir kez olsun beni çağırırdı yanına ve ben o çağırdığında ne işim olursa olsun o işi bırakır yanına giderdim . Aslında doğruyu söylemek gerekirse ben hep hazırdım, yalnızca bir "gel" beklerdim onun dudaklarından çıkan. "Gel" derdi, giderdim.
Geçen yine "gel" dedi, gittim.
Ufacık bir evi var. Evi hep kendi gibi kokar, bu kokuyu tarif etmenin hiçbir yolu olmadığına yıllar önce ikna oldum. İçimi ısıtan kokusunu eve ayak basar basmaz alırdım. Ne muazzam bir şey diye geçirirdim her seferinde içimden, bu sefer de geçirmiştim. Koltuğunun yerini değiştirmiş ve yeni yastıklar almış rengarenk. Çiçek bakmaya başlamış. Sulamayı unutmasın diye bir kaç not yapıştırmış oraya buraya. El yazısı.. el yazısı hiç değişmiyor. Kedisi Vera değişmemiş. Hala çok sokulgan ve sevilmeye aç. Bu kediyi ne kadar severseniz sevin hep daha fazlasını istiyor, biraz doyumsuz, aynı sahibi gibi.
Suskunluğumu ve yokluğumda değişen şeyleri gözlemlememi bozuyor bir "hoş geldin". Hoş mu gelmiştim cidden? Bilmiyorum ama hoş bulmayıp "hoş buldum" dedim. Hoş bulmamamın nedeni ise asla evde olan ufak tefek değişiklikler değildi. O hiç hoş değildi. Hiç iyi değildi, bu çok belliydi. Mor göz altları uykusuz hüzünlü gecelerini ele veriyor, gamzelerinde bir sürü kadını gömmüş gibi gülüyordu. Ufak çizgiler oluşmuş yüzünde, fakat güzel mimiklerinden değildi hiç biri. Hepsi ruhunda barındırdığı yaraların izleriydi.

-Halın güzel.
-Ah evet.
Gülümseme.

-Neler yapıyorsun görüşmeyeli?
-Yazıyorum, ya sen?
-Yazıyorum.
Gülümseme.

-Rakı aldım.
Gülümseme.
-Güzel.
Gülümseme.
-Çok güzel.

Ufacık bir balkonu var. Sonbaharda hüznün anası olur kendisi. Ne kadar hüzün varsa yeryüzünde sanki hepsini o ufacık balkona şırıngalamışlar bizi öldürmek için.

İki kadeh. Su. Rakı. Bir kaç meze tabağı. O. Ben. Ve solmuş çiçekli kaktüs.

Gecenin soğukluğu üşütmedi beni hiç.
O hüzünlü gülümsemesi güneş olmuştu içime.

Bir türkü çalıyordu.
O türküye eşlik ediyordu,
ben onu izliyordum.

Yarım kalmış hikayelerde bu hep olurdu.
Eksik kalan bir şeyler..
Doldursan dolduramıyorsun.
Böyle bıraksan bırakamıyorsun.

Bir saat boyunca tek söz etmedik.
O arada bir kaç şiir mırıldanırdı türkünün melodisine eşlik etmesi açısından.

"İçeri geçelim mi?" dedi.

Kalktım ve içeri girdim, arkamdan geldi. O tekli kitap koltuğuna oturdu ben hemen karşısındaki üçlü koltuğa. Radyo takıldı, kalktı kapattı. Sessizliği yoldan geçen arabaların korna sesleri bozuyordu.
Hafif sarhoştu, bir sigara yaktı ve dedi ki;
"Senden ayrıldığım gece kendimi ipi olmayan bir uçurtma gibi hissettim. Uçtum, uçtukça uçtum. İpimin ucu sendeyken kendimi çok kısıtlı hissediyordum. Evet haklısın, bana tek bir gökyüzü yetmiyordu."

Gözyaşlarımı akmamaları için ikna ederken, baktım üçüncü sigara kül olmuş. Dördüncüyü yaktım.

O devam etti;
"Başka kadınları keşfetmek istedim. Ama bir gün öyle özgürce uçarken birden bir şey oldu…"

"Biliyorum" dedim, sözünü keserek. “Bir ağacın dalına takılı kaldın.”

"Çürüdüm" dedi.
"Kanadın" dedim.
"Öldüm" dedi.
"Biliyorum. Eşlik ettim, farklı bir dalda. Senden ayrı kaldığım her dalda." dedim.
1 kişi beğendi ·
Yazarın diğer paylaşımları;
Sözümoki Mutlaka Bilinmesi Gerekenler
Tekdüze bir hayatın mı sıradışı mı? Neden?
X

Daha iyi hizmet verebilmek için sistem içerisinde çerezler (cookies) kullanmaktayız. "Çerez Politikamız" sayfasından daha detaylı bilgilere erişebilirsin.

Anladım, daha iyisini yapmaya devam edin.