Giriş yap! Hesap oluştur!
Nedir?
Ara
Şifreni mi unuttun?
Tarih Kendi Çocuklarını Yiyen Bir Canavara Nasıl Dönüştü? - Sözümoki
12 Ekim 2025, Pazar 23:32 · 7 Okunma

Tarih Kendi Çocuklarını Yiyen Bir Canavara Nasıl Dönüştü?


Sokağın dilinden anlayan herkes görüyor ki bu memlekette bir şeyler ters gidiyor. Eskiden "komşusu açken tok yatan bizden değildir" diyen bir millet, şimdi "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" der oldu. Bu trajik dönüşüm, tesadüflerin bir sonucu değil; kasten ihmalin ve göz yumulan çürümüşlüğün acı faturasıdır.

Hatırlayın eskiden mahalle kültürü vardı. Komşunun çocuğu sana kızar, senin çocuğa da komşun kızardı. Şimdi? "Karışmayın benim çocuğuma" der olduk. Komşunun aç olduğunu bile bile kapımızı kapattık. Bu duvarları biz mi ördük, yoksa yöneticilerimiz mi bu duvarlara çimento taşıdı?

Eskiden bakkala veresiye yazdırırdık, güven vardı. Şimdi bankalara borçlandık, kredi notumuz düştü diye üzülüyoruz. Birbirimize olan güvenimiz, rakamlara indirgendi. Siyasi iktidarlar, bu toplumsal güveni korumak yerine, ekonomiyi ve ahlakı tamamen kısa vadeli çıkarlara teslim eden, insansız bir sisteme itmediler mi bizi?

En büyük dert bu: Herkes kendi derdine düştü. Korku, ortak paydamız oldu. Memur işini kaybetmekten, genç işsiz kalmaktan korkuyor. Bu korku, bizi birbirimize düşman etti. Bu korku
tohumlarını eken kimdi?

"Torpil" lafını duydunuz mu? Artık normal oldu. Ahlaki çöküntü, bizzat sistemin kendisi tarafından teşvik edildi. Siyaset, liyakati değil sadakati ödüllendirdikçe, bu çürümenin önünü kim alabilirdi?

En acı olanı bu: "Paran kadar konuş" lafı çıktı mı ortaya, bitmiştir o toplum. Bu memleketin eğitimcileri, öğretmenleri neredeydi? Gençlere "evladım adam ol" diyen dedenin sesi, "ne olursa olsun para kazan" diyen bir sistemin çığlığı altında nasıl boğuldu?

Eğitim sistemimiz, dürüst ve onurlu bireyler yetiştirmek yerine, sadece atanmak ve zengin olmak peşinde koşan ruhsuz diplomalar üretti. Okullarımız, vicdanı ve ahlakı müfredat dışı ilan eden birer fabrika haline geldi. Eğitmenlerimiz, bu değer erozyonuna karşı birer kalkan olmak yerine, maaş kaygısıyla sessiz kalmayı seçtiyse, gençliğimizin bu hale gelmesine şaşırmak, sadece bir aldatmacadır.

Düşünün: Her kuşak bir sonrakini doyuramıyor. Emekli, işsiz kızına bakmak zorunda. İşte tarih kendi çocuklarını yiyor dediğimiz şey bu. Peki, yıllardır bu sosyo-ekonomik uçurumu gören siyasi kadrolar, neden kalıcı bir önlem almadı? Neden bu felakete göz yumuldu? Çünkü toplumsal dayanışma bittiğinde, her birey yalnız kalır ve yalnız kalan bireyi yönetmek, korkuyla sindirmek çok daha kolaydır.

Bizi birbirimizden koparanlar, bu yalnızlığın siyasi rantını devşirdiler. En temel değerlerimiz eriyor, hem de sessizce: Dürüstlük yerine "Akıllı ol" diye öğretiyoruz; çalışkanlık yerine "Şanslı ol" diyoruz; dayanışma yerine "Kendi başının çaresine bak" diyoruz.

Bu çöküş, tepedekilerin kılavuzluğuyla başladı, ancak çıkış yolu yine bizde. Siyasilerin ve sistemi yönetenlerin yarattığı bu enkazdan kurtulmak için, önce kendi ahlaki pusulamızı yeniden ayarlamalıyız.

Bakkala giderken komşuna "ihtiyacın var mı?" diye sormakla, gençlere "ne iş yapıyorsun?" diye sormak yerine "nasılsın?" diye sormakla, "Ben kazandım" demek yerine "Beraber kazandık" diyebilmekle başlar her şey. Bu memleket bizim. Bu değerlerle büyüdük. Unuttuk ama tam kaybetmeden hatırlayabiliriz. Canavarın karnındayken bile umut var. Yeter ki siyasilerin bize dayattığı korku ve bireyselleşme zincirini kıralım. Ne demiş atalarımız: "Yalnız taş duvar olmaz." Bu duvarı yeniden beraber örebiliriz. Gelecek nesillere bırakacağımız en büyük miras, onları yemeyi bırakmış bir tarih olacaktır. Bu utançtan kurtulmak, sadece bir siyasi tercih değil, vicdani bir zorunluluktur.

Yazarın diğer paylaşımları;
Sözümoki Mutlaka Bilinmesi Gerekenler
Dijitalleşen dünya hakkında yorumun?
X

Daha iyi hizmet verebilmek için sistem içerisinde çerezler (cookies) kullanmaktayız. "Çerez Politikamız" sayfasından daha detaylı bilgilere erişebilirsin.

Anladım, daha iyisini yapmaya devam edin.