Hayat, bize verilen bir sahne değil; bizim kurduğumuz bir oyundur.
Ve bu oyunun yönünü belirleyen şey, çoğu zaman “yapmak zorunda olduklarımız” değil, “yapmayı gerçekten istediğimiz” şeylerdir.
Her insanın içinde bir çağrı vardır.
Kimi fısıltı gibidir, kimi gök gürültüsü kadar güçlü…
Ama her biri bize, kim olmak istediğimizi, nereye yürümemiz gerektiğini hatırlatır.
İşte hayaller, tam da bu çağrının en saf hâlidir.
Tercihlerimize yön veren birçok sebep olabilir:
Korkular, alışkanlıklar, çevrenin baskısı, güvensizlikler…
Ama insan, her şeye rağmen bir kez olsun kendi yüreğinden yana bir seçim yaptığında, hayat bambaşka bir ritim kazanır.
Çünkü hayalden yana yapılan her tercih, aslında insanın kendini seçmesidir.
Bazen hayaller büyük gelir, biz küçük kalırız.
Bazen de hayaller yakınmış gibi görünür ama adım atmaya cesaret edemeyiz.
Oysa gerçek olan şudur:
Hayaller sizi büyütür; siz adım attıkça onlar yaklaşır.
Tercihlerinizi hayallerinizden yana kullanın…
Çünkü bir insan, geleceğini akılla kurar,
ama ruhunu hayal ederek tamamlar.
Çünkü bir gün gelip dönüp baktığınızda,
“Doğruyu mu yaptım?” değil,
“Kendimi seçtim mi?” diye soracaksınız.
Hayalini seçen kaybetmez;
belki yol değişir, şekil değişir, zaman uzar…
Ama kişi, sonunda kendine varır.
Bu yüzden…
Adım atın.
Korkularınızla değil, hayallerinizle konuşun.
Ve her tercihte, kendi ruhunuza bir kapı aralayın.
Çünkü hayat, hayallerinden yana seçim yapanları asla unutmaz.