Şu an, tam burada, nefes alıp verirken... Zihnin kaç tane odayı aynı anda dolaşıyor? Geleceğin o bulanık, dev labirentinde kaybolmuş, her köşede bir endişe, her kapının ardında bir "ya olursa" saklı. Üzerine titrediğin o şeyler: başarı, güvence, onay, sevgi, kaybetme korkusu... Hepsi zihninin duvarlarına çivilenmiş gibi. Peki, o çivileri söktüğünde geriye ne kalacak?
100 yıl sonra... Belki bir isim, bir mezar taşı, belki bir fotoğraf. Belki hiçbiri. Rüzgarda savrulmuş bir toz tanesi kadar kalıcıyız aslında. O zaman, bu kavga neden? Bu yüreği daraltan, uykuları çalan, anın tüm renklerini solduran o koca "yarın" endişesi neden?
Çünkü zihin bir hayatta kalma makinesi. Sürekli tehditleri tarıyor, seni güvende tutmak için var. Ama o makine bazen kontrolden çıkıyor ve seni, asla var olmayacak bir geleceğin esiri yapıyor. Seni, şu anda var olamamakla cezalandırıyor.
Peki yaşayabiliyor musun? Gerçekten?
Diyelim ki terfi alamadın,sevdiğin insan gitti, planların altüst oldu... Dünya durur mu? Durmaz. Güneş yine doğar. Ve belki de o kırılma, seni asıl yaşamana izin veren boşluğu açar. Kaygı, geleceğe odaklandığında seni çalan bir hırsızdır. Ama şimdiye döndüğünde, sadece bir duyguya dönüşür. Kalbinde bir sıcaklık, midede bir titreme. İzle onu. Kabul et. Sonra başını çevir ve bak:
Kahvenin buharında dans eden ışığı gör. Pencereden süzülen güneşin, halıdaki deseni nasıl canlandırdığını fark et. Sevdiğin birinin sesindeki o küçük, kırılgan tınıyı duy. İşte orada, tam o farkındalık anında, kaygı bir sis gibi dağılır. Çünkü gerçek olan tek şey o andır. Geçmiş bir anı, gelecek bir hayal. Gerçeklik ise her zaman şimdidedir.
Değerli olan, 100 yıl sonra hatırlanmak değil. Değerli olan, bu bir defalık, kırılgan ve muhteşem var oluşunda, her saniyeyi tam olarak hissedebilmektir. Acıyı da, sevinci de, hüznü de, coşkuyu da... İnsan olmanın o muazzam karmaşasını içinize çekmektir.
Belki de mesele, kaygıyı tamamen yok etmek değil. Onunla barış içinde yaşamayı öğrenmek. "Merhaba endişe, yine geldin. Otur şuraya, ben şimdi gökyüzünü izliyorum, sen de istersen katıl" diyebilmek.
Çünkü sen bir iz değilsin. Sen, şu anda nefes alan, hisseden, şahit olan bir canlısın. Ve bu an, bütün ömrün. Onu, hayal ettiğin bir geleceğin kuklası olarak yaşamak yerine, avuçlarının arasında bir hediye gibi tut.
Şimdi. Gözlerini kapat. Nefesini dinle. İşte oradasın. Hep orada oldun. Ve aslında, hiçbir yere gitmek zorunda değilsin.