Allah'ım! Ya onu sök kalbimden,
Ya da kalbimi sar yeniden...
Virane sokaklar misâli eridim,
Tükenmekten, solmaktan, kalmaktan.
Şikâyetim yalnızlıktan değil,
Biz beş kişiyiz: Bir ben, bir de dört duvar var beriden.
Sessizliğin orta yerinde, kendi gölgemle konuşur,
Duvarların dilinden anlar oldum, yıllar geçtikçe.
Tükenen sadece bedenim değil,
Umuda sardığım hecelerimdi!
Ne gün açar oldu ne zaman geldi geriden.
Bir sabah uyandım ki, cümlelerim dökülmüş,
Rüzgâra savrulmuş tohumlar gibi viranelerde.
Unutmuşum, dalmışım, farkına varmadan,
Tüketmişim gençliğimi kırık aynalarda.
Bir ruh üfle gaflete dalmış şu bedenimden!
Dirilsin çorak toprağım, yeşersin çatlamış yüreğim.
Dertlere basamak oldum, düşünmedim hiç:
"Ne melem iştir bu?"
Dediler ki: "İki kapılı han, gösterişli hulyadır bu!"
Bir kapısı doğum, bir kapısı ölüm;
Ortasında kalmışım, ne gelen var ne giden.
Behiççi düştü derde, geri gelmez mazidir bu...
Terazisi kırık, testisi delik, topraktan bir bedendir bu.
Çatlardı zaten bu testi, ta ezelden mukadderdi;
Sakladığı ab-ı hayât, toprağa karıştı gitti.
Ey Yârân-ı Hikmet! Anlayın artık:
Bu hanın misâfiri değil, ta kendisiyim ben.
Testiyi kıran da, teraziyi bozan da,
O virane sokaklarda tükenen de bendim...